NIKAH DAIRESINDE EVLENMELERINE 8 SANIYE KALA… TEMIZLIKÇI KADIN, ARAP MILYARDERE GELININ PLANINI…

.
.

“Nikah Dairesinde Bir Gerçek”

İstanbul’un kalbinde, prestijli bir semtte bulunan evlendirme dairesinin mermer koridorları sabahın erken saatlerinde sessizlikle kaplanmıştı. Beyoğlu’nun kalabalığından uzak, sakin ve gösterişli bu mekanda bugün hayatının en önemli günlerinden birini yaşayacak olanlar vardı.

32 yaşındaki Arap milyarder İbrahim Al-Mansuri, İtalyan tasarımı koyu lacivert takım elbisesiyle pencerenin önünde durmuş, şehrin karmaşık manzarasına bakıyordu. Parmaklarında oynattığı pahalı sigara tabakası içindeki gerginliği ele veriyordu. Bugün, onun evlilik günüydü. Ancak yüzündeki ifade tam olarak mutlu bir damat görüntüsü vermiyordu. Gözlerinde bir kararsızlık, belki de endişe vardı.

İki ay önce İstanbul’da katıldığı bir iş yemeğinde tanışmıştı Sofya ile. Güzel, zarif, eğitimli bir kadın. Kağıt üzerinde mükemmel bir eş adayıydı. Ama İbrahim’in içinde bir şeyler eksikti. Bu karar ona çok hızlı alınmış gibi geliyordu.

Alt katta, evlendirme dairesinin temizlik odasında 29 yaşındaki Yeliz kara ellerini yıkıyordu. Sabahın beşinden beri çalışıyordu. Koridorları silmiş, cam vitrinleri temizlemiş, tüm odaları düzenlemişti. Lacivert temizlik üniforması vücudunda bol duruyordu. Yorgun ama hala güzel olan yüzünde ter damlaları parlıyordu.

NIKAH DAIRESINDE EVLENMELERINE 8 SANIYE KALA... TEMIZLIKÇI KADIN, ARAP  MILYARDERE GELININ PLANINI... - YouTube

Bu işe üç yıl önce başlamıştı. Babası vefat ettikten sonra anne ve genç kardeşini geçindirmek için her gün sıkı çalışıyordu. Ev kirası, annesinin ilaçları, kardeşinin okul masrafları, her şey onun omuzlarındaydı.

Evlendirme dairesinde çalışmanın en büyük avantajı mutlu çiftleri görmekti. Her nikah töreni sırasında uzaktan onları izler, bazen hayal kurardı: Acaba benim de böyle bir günüm olacak mı? Ama gerçek hayat hayallerden çok farklıydı.

Bu sabah farklıydı. Büyük bir nikah töreni olacaktı. Zengin bir Arap iş adamı evleniyordu. Herkes heyecan içindeydi. Yeliz de son kontrolleri yapmak için üst kata çıktı. Koridorda yürürken nikah salonundan gelen sesleri duydu. Damat ve asistanı konuşuyordu. Yeliz, temizlik arabasını iterek ilerlerken, önümüzdeki saatlerde hayatını tamamen değiştirecek olayların henüz farkında değildi. Bugün sadece sıradan bir iş günü olacağını sanıyordu. Oysa kader onu bambaşka bir yola sürüklüyordu.

Saat 9.30 olduğunda davetliler gelmeye başladı. Yeliz işine sessizce devam ediyordu. Evlendirme dairesinin lüks salonu sabah güneşinin altında parlamaya başlamıştı. Kristal avizeler tavandan sarkan ışık demetleriyle odayı aydınlatıyordu. İbrahim Al-Mansuri son kez takım elbisesini düzeltti. Asistanı Mehmet nikah masasının üzerindeki belgeleri kontrol ediyordu.

Her şey hazırdı. Sofya’nın belgeleri de masadaydı. Nikah şahitleri bekliyordu. İbrahim pencereye yaklaştı ve İstanbul’un trafiğine baktı. Neden bu kadar gergin olduğunu kendisi de bilmiyordu. Sofya güzel bir kadındı, zengin bir aileden geliyordu, eğitimli ve zarifti. Ama içinde bir şeyler eksikti.

Alt katta Yeliz son temizlik kontrollerini yapıyordu. Merdivenlerden çıkarken arkasından gelen ses onu durdurdu. “Yeliz, çabuk gel. Spiker odası dağınık kalmış,” diye seslendi müdür. Yeliz koşarak spiker odasına gitti. Masa üzerinde kağıtlar saçılmış, dosyalar karışıktı. Temizlik yaparken masanın üzerindeki açık dosyaya gözü takıldı. Dosya, Sofya Demir’in kişisel bilgilerini içeriyordu.

Merakla yaklaştı. Normalde başkalarının belgelerine bakmak doğru değildi ama bu kez farklı bir şeyler vardı. Dosyanın içinden çıkan fotoğraflar dikkatini çekti. Sofya’nın farklı erkeklerle çekilmiş fotoğrafları ve bu fotoğrafların altında tarihler vardı. Bazıları geçen hafta çekilmişti. Sofya başka erkeklerle romantik pozlarda görünüyordu. Ama o bugün İbrahim ile evlenecekti.

Dosyayı daha dikkatli inceledi. İçinden çıkan notlarda şok edici bilgiler vardı. Evlendikten altı ay sonra boşanma davası açılacak, mal varlığının yarısı alınacak. El yazısıyla yazılmış planlar, hesaplamalar Yeliz’in eli titremeye başladı. Bu bir aldatmaca, bir tuzaktı. Sofya, o zengin adamı sadece parası için aldatıyordu. Ve bugün o masumane nikah töreninde bu hile gerçekleşecekti.

Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Bu kendisini ilgilendirmiyordu, sadece bir temizlik görevlisiydi. Ama içi acıyordu. Bu adam kandırılıyordu ve hiçbir şeyden haberi yoktu.

“Nerede kaldın?” diye seslendi müdür. Yeliz hızla dosyayı kapatıp temizliğe devam etti. Üst kata çıktığında nikah salonunda hazırlıklar tamamlanmıştı. Beyaz çiçekler, altın süslemeler, pahalı şampanya bardakları, her şey görkemli bir töre için hazırlanmıştı.

İbrahim takım elbisesiyle salonda bekliyordu. Yakışıklı, zengin, güçlü. Ama Yeliz onun aslında ne kadar savunmasız olduğunu görebiliyordu. Aldatıldığının farkında değildi.

Saat 10 olduğunda Sofya geldi. Beyaz elbisesi, incileri, mükemmel makyajıyla tam bir gelin gibiydi. Ama Yeliz artık onun gerçek yüzünü biliyordu. “Hazır mısın canım?” dedi Sofya, İbrahim’in yanına yaklaşarak. “Evet,” dedi İbrahim. Ama sesinde hâlâ o kararsızlık vardı.

Nikah memuru yerini aldı. Şahitler hazırdı. Herkes yerini almıştı. Yeliz koridorda bekliyordu. İçi cız ediyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Ama ne? Nikah aktiine başlıyoruz,” dedi memur. Önce belgeleri imzalayacağız.

İbrahim kalemi eline aldı. İmzalamak üzereydi. Yeliz koridordan izliyordu. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki nefes alamıyordu. Bu adam aldatılıyordu ve sadece o bunu biliyordu. Ne yapacaktı?

Nikah salonu tamamen sessizdi. İbrahim elindeki kalemi kağıda yaklaştırmıştı. Sofya’nın gözleri parıldıyor, sanki zaferin tadını çıkarıyordu. Şahitler merakla bekliyordu. Nikah memuru törenin resmi kısmını okuyordu.

Yeliz koridorda durmuş, içindeki çelişkiyle savaşıyordu. Müdahale etse hayatı değişecekti. Etmese masum bir adam aldatılmış olacaktı. Ellerini sıkıştırdı. Kalbinin sesini duyabiliyordu.

“İmzalamamız gereken belgeler bunlar,” dedi nikah memuru kağıtları İbrahim’in önüne koyarak. İbrahim derin bir nefes aldı. Bu kararın ne kadar önemli olduğunu biliyordu. Evlilik sadece bir kağıt değildi, bir hayat birlikteliğiydi. Ama Sofya’ya baktığında garip bir şekilde yabancılık hissediyordu.

“Bir şey mi var canım?” diye sordu Sofya, İbrahim’in tereddüdünü fark ederek. “Hayır, her şey yolunda,” dedi İbrahim. Ama sesindeki güvensizlik belliydi.

Yeliz bir adım öne çıktı. Artık karar vermişti. Bu adam aldatılmamalıydı. Sofya’nın gerçek planını öğrendiği için kendini sorumlu hissediyordu. Ama nasıl yapacaktı? İçeri girip “Durun, bu kadın sizi aldatıyor,” diye bağırsa kimse onu dinler miydi? O sadece bir temizlik görevlisiydi. Zengin insanlar arasında sözünün bir değeri olmazdı.

İbrahim kalemi kağıda değdirdi. İmza atmak üzereydi. O anda Yeliz cesaretini topladı. “Hayır, böyle olmamalı,” dedi. Doğruyu söylemeliydi. Salon kapısını açtı ve içeri girdi. Herkes ona döndü.

İbrahim şaşkınlıkla ona baktı. Sofya kaşlarını çattı. “Özür dilerim,” dedi Yeliz. Sesi titriyordu. “Ama size söylemem gereken bir şey var.”

“Ne istiyorsun?” diye sordu Sofya sert bir tonla. “Burada nikah töreni var. Çık dışarı.” Ama İbrahim ona yaklaştı. Yeliz’in gözlerindeki ciddiyeti görmüştü. “Ne söylemek istiyorsun?” diye sordu sakin bir sesle.

Yeliz derin bir nefes aldı. “Ben temizlik yaparken bir şey gördüm sizinle ilgili.” Sofya paniğe kapıldı. “Bu ne saçmalık? Bu kadın kim? Neden dinliyorsunuz onu?” Ama İbrahim Yeliz’e odaklanmıştı.

“Ne gördün?” Ne tür planlar? diye sordu İbrahim. Yeliz Sofya’ya baktı. Kadının yüzü bembeyaz olmuştu. Evlendikten sonra boşanma planları, mal varlığınızı alma planları, her şey yazılmıştı.

Sofya bağırdı: “Yalan söylüyor! Bu kadın çılgın. Neden böyle şeyler uyduruyor?” Ama İbrahim artık Sofya’ya farklı gözlerle bakıyordu. Son iki ay boyunca hissettiği o garip duyguların sebebini anlıyordu.

“Bu belgeler nerede?” diye sordu Yeliz’e. “Spiker odasında gösterebilirim.” Sofya ayağa kalktı. “Benim bu saçmalıkları dinlemeye vaktim yok. Ya şimdi nikahımızı kıyın ya da ben gidiyorum.”

Ama İbrahim kararını vermişti. Yeliz’in gözlerindeki dürüstlüğü görebiliyordu. “Bu kadın neden yalan söylesin? Belgeleri görmek istiyorum,” dedi kararlılıkla.

Sofya, “Brahim! Bu kadına inanmayacaksın herhalde,” diye çıkıştı. Ama artık çok geçti. İbrahim Yeliz’i takip ederek spiker odasına gitti. Yeliz masanın üzerindeki dosyayı gösterdi. İbrahim dosyayı açtığında gördükleri karşısında dondu kaldı. Sofya’nın diğer erkeklerle fotoğrafları, boşanma planları, mal varlığını paylaşma hesaplamaları yüzü kireç gibi oldu.

Geri döndüklerinde Sofya kaybolmuştu. İbrahim Yeliz’e baktı. Bu cesur kadın onu büyük bir aldatmacadan kurtarmıştı. “Teşekkür ederim,” dedi sessizce ve o anda ikisinin de kalbi aynı anda çarpmaya başladı.

Evlendirme dairesinin salonunda derin bir sessizlik hakimdi. Misafirler şaşkınlık içinde birbirlerine bakıyordu. Nikah memuru ne yapacağını bilemiyor, şahitler durumu kavramaya çalışıyordu.

İbrahim elindeki belgeleri tekrar tekrar inceliyor, her satırda daha da öfkeleniyordu. “Bu nasıl mümkün?” diye mırıldandı kendi kendine. “Bu kadar körü körüne nasıl güvendim?”

Yeliz bir köşede durmuş olanları izliyordu. İçinde garip bir duygu vardı. Bir yandan bu adamı kurtardığı için mutluydu. Diğer yandan da hayatında böylesine büyük bir karışıklığa sebep olduğu için endişeliydi.

Mehmet, İbrahim’in yanına yaklaştı. “Efendim, misafirlere ne söyleyelim? Herkes ne olduğunu merak ediyor.”

İbrahim başını kaldırdı. Gözlerinde hem öfke hem de hayal kırıklığı vardı. “Söyle onlara nikah iptal edildi. Sofya Hanım beklenmedik sebeplerle ayrıldı.”

Misafirler yavaş yavaş salonu terk etmeye başladı. Kimileri merakla fısıldaşıyor, kimileri şaşkınlıkla başlarını sallıyordu. Bu hikaye İstanbul’un sosyete çevrelerinde günlerce konuşulacaktı.

Salon boşaldıktan sonra İbrahim Yeliz’e döndü. Kadın hâlâ orada duruyordu. Sanki ne yapacağını bilmiyordu.

“Sen…” dedi İbrahim. Sesinde şaşkınlık ve minnettarlık karışımı vardı. “Sen kimsin Yeliz Kara?”

“Ben burada temizlik görevlisiyim,” dedi Yeliz. “Neden yaptın bunu? Beni neden uyardın?”

Yeliz bir anlığına tereddüt etti. O belgeleri görünce içinin nasıl acıdığını, bu adamın aldatılması karşısında duyduğu öfkeyi anlatabilir miydi? “Doğru olanı yaptım,” dedi sadece. “Kimse aldatılmayı hak etmez.”

İbrahim ona daha dikkatli baktı. 29 yaşlarında güzel ama yorgun görünen bir kadındı. Temizlik üniforması altında asil bir duruş vardı. Gözlerinde dürüstlük parlıyordu.

“Şaşırtıcı bir cesaret gösterdin. Sofia’nın güçlü bağlantıları var. Seni işinden edebilir.”

Yeliz omuzlarını silkti. “Önemli değil. Doğruyu söyledim. Bunun bedeli ne olursa olsun.”

Bu cevap İbrahim’i etkiledi. Hayatında ilk defa karşısındaki kişinin ondan hiçbir şey beklemeden yardım ettiğini görüyordu.

“Benimle kahve içer misin?” diye sordu aniden.

Yeliz şaşırdı. “Ben çalışıyorum. Üstelik siz… Siz milyarder bir iş adamısınız. Ben sadece bir temizlik görevlisiyim.”

İbrahim gülümsedi. “Bugün sen beni kurtardın. Bu beni senin yanında çok küçük biri yapıyor.”

Yeliz’in yanakları kızardı. Böyle konuşulmasına alışık değildi.

“Lütfen,” diye ısrar etti İbrahim. “En azından teşekkür etme fırsatı ver.”

Yeliz bir anlığına düşündü. Müdürü nerede olduğunu merak ediyor olabilirdi ama içinden bir ses ona git diyordu.

“Tamam,” dedi sessizce.

Evlendirme dairesinin yakınında küçük bir kafede oturdular. İbrahim bu tür yerlere hiç gelmezdi. Genellikle lüks restoranlarda, beş yıldızlı otellerde yemek yerdi. Ama bu basit kafe ona çok daha samimi geldi.

“Ailem var mı?” diye sordu Yeliz.

İbrahim kahvesini karıştırırken, “Annem ve küçük kardeşim,” dedi.

“Babam üç yıl önce vefat etti,” dedi Yeliz. “Üzgünüm. Teşekkür ederim. O günden beri onlara bakıyorum.”

İbrahim ona saygı duydu. Bu kadın sadece dürüst değil, aynı zamanda sorumluluk sahibiydi. Zor olmalıydı. Tek başına bir aileyi geçindirmek.

Yeliz omuzlarını silkti. “Alıştık. Her şeyin bir çaresi oluyor. Ya sen hiç evlenmeyi düşündün mü?”

Yeliz acı bir gülümseme takındı. “Benim durumumda olan bir kadın için evlilik lüks. Önce ailem, sonra ben.”

Bu cevap İbrahim’in kalbini sıkıştırdı. Bu kadın ne kadar da özveriliydi. Sofia gibi kendi çıkarını düşünen kadınlarla ne kadar da farklı.

“Ya sen?” diye sordu Yeliz. “Sofya’dan başka hiç aşık oldun mu?”

İbrahim durdu. Bu soruyu hiç düşünmemişti. Açıkçası hayır. Hep mantıklı evlilikler düşündü. Uygun aile, uygun statü, uygun eğitim. Ama aşk… Başını salladı. “Bilmiyorum.”

“Üzücü,” dedi Yeliz. “Neden?”

“Çünkü aşk insanı hayatta tutar, umut verir.”

İbrahim ona baktı. “Sen aşık oldun mu hiç?”

Yeliz kızardı. “Üniversitede bir kez. Ama babam öldükten sonra her şey değişti. O da beni anlamadı.”

“Nasıl yani?”

“Ailem benim için öncelik oldu. O bunu kabul edemedi. Sadece onunla ilgilenmemi istiyordu. Ve ne oldu? Ayrıldık. Daha zengin bir kızla evlendi.”

İbrahim içerledi. Bu kadın sürekli terk ediliyordu. Önce sevgilisi, sonra işverenleri.

“Sofya’nın planlarını öğrenince ne hissettin?” diye sordu İbrahim.

Yeliz düşündü. “Öfke. Çok büyük öfke. Nasıl bu kadar kalpsiz olabilir diye düşündüm. Sonra da üzüldüm.”

“Benim için mi?”

“Evet. Seni salonda gördüğümde tek başına, kararsız, sanki çok yalnız görünüyordun.”

Bu gözlem İbrahim’i şaşırttı. Gerçekten de kendini çok yalnız hissediyordu ama bunu hiç dışa vurmadığını sanıyordu.

“Çok anlayışlısın. Yalnızlığı tanıyorum. Ben de çok yalnızım.”

İkisi de bir süre sessizce oturdular. Aralarında garip bir yakınlık oluşmuştu.

“Bu akşam yemeğe çıkmak ister misin?” diye sordu İbrahim aniden.

Yeliz şaştı. “Ben bunu yapamam.”

“Neden?”

“Çünkü uygun değil. Sen Brahim Al Mansuri’sin. Ben Yeliz Kara. Farklı dünyalardan geliyoruz. Bugün sen benim dünyama girdin ve onu kurtardın. Belki ben de senin dünyanda nefes alabilirim.”

Yeliz kalbinin hızlandığını hissetti. Bu adam onu gerçekten yemeğe mi çıkarıyordu? İnsanlar ne der? İnsanlar dedikoduya bayılır. Onlara malzeme vermeyelim.

“O zaman nerede yemek yeriz?”

İbrahim gülümsedi. “Sen karar ver. Nerede rahat hissediyorsan oraya gideriz.”

Yeliz düşündü. Hiç lüks restoranlara gitmemişti ama Brahim’i mahalle lokantasına da götüremezdi. “Boğaz’da bir yer bilirim,” dedi sonunda. “Çok lüks değil ama manzarası güzel.”

“Mükemmel.”

Kafeden çıkarken Yeliz’in telefonu çaldı. Müdürüydü. “Yeliz neredesin? Sofya Hanım’ın avukatı aradı. Sen onun özel belgelerine bakmışsın. Hemen gel, konuşacağız.”

Yeliz’in yüzü soldu. Sofya intikamını almaya başlamıştı.

Brahim telefonunu duymuştu. “Sorun var mı?”

“Sofya beni şikayet etmiş. İşimi kaybedebilirim.”

Brahim’in yüzü sertleşti. “Hayır, bu olmayacak.”

Müdürün yanına gittiklerinde adam çok gergindi. Brahim’i görünce daha da şaştı.

“Brahim Bey, siz Yeliz Hanım benim misafirim,” dedi Brahim sert bir tonla. “Sofya Hanım’ın şikayeti asılsız. Yeliz Hanım beni büyük bir aldatmacadan kurtardı.”

Müdür ne diyeceğini bilemiyordu ama avukat dedi ki, “Avukatla ben konuşurum. Yeliz Hanıma dokunulmayacak.”

Bu konuşmadan sonra Yeliz işini korumuş oldu. Ama artık her şey değişmişti.

Akşam Boğaz kıyısındaki küçük restoranda karşı karşıya oturdular. Manzara büyüleyiciydi ama ikisi de sadece birbirlerine bakıyordu.

“Teşekkür ederim,” dedi Yeliz. “İşimi kurtardın.”

“Ben teşekkür etmeliyim. Sen hayatımı kurtardın.”

Ve o akşam ikisi de kalplerinde yeni bir duygunun filizlendiğini hissetti.