Tuba ve Engin Akyürek: Bebeğimizin engeli, onu sevmemize engel değil.

.

.

Aşkın ve Cesaretin Hikâyesi: Tuba Büyüküstün ve Engin Akyürek’ten İnsanlığa Ders Niteliğinde Bir Karar

Türk televizyonlarının sevilen yüzleri Tuba Büyüküstün ve Engin Akyürek, bu kez ne bir dizi ne de bir aşk dedikodusuyla gündeme geldiler. Onların hikâyesi bu kez bambaşka: bir bebeğin, henüz doğmadan önce toplumun yargılarıyla karşılaşması ve iki insanın, tüm korkulara ve baskılara rağmen sevgiyle büyüyen bir karara imza atması…

Her şey, sıradan bir sabah bulantısıyla başladı. Tuba, şüphe üzerine doktora gittiğinde hamile olduğunu öğrendi. O an Engin’le birlikteydi. Gözlerinde şaşkınlık, yüzlerinde tarifsiz bir sevinç vardı. Yıllardır ekran karşısında sayısız anne-baba sahnesi canlandıran çift, bu kez gerçek hayatta bu rolü üstleniyordu.

Hamileliğin 12. haftasında yapılan detaylı ultrason sırasında doktorun kaşlarının çatılmasıyla başlayan endişe dolu süreç, ek testlerin yapılmasıyla daha da derinleşti. Sonuçlar, bebekte genetik bir anormallik riskine işaret ediyordu. Doktorun ağzından çıkan kelimeler, çiftin hayatını durdurdu: “Bebeğinizin Down sendromu riski oldukça yüksek.”

Tuba’nın elleri titredi, Engin ise oturduğu sandalyeden kalkamadı. Eve döndüklerinde kelimeler tükendi. Televizyon açıktı ama sesi yoktu. Işıklar kapalıydı. Sadece kalpleri atıyordu.

Tuba and Engin Akyürek: The disability of our baby does not prevent us from loving  it - YouTube

O gece Tuba, günlüğüne şu satırları yazdı:
“Karnımda taşıdığım can, sanki daha doğmadan toplumun yargısına kurban oldu. Onu seviyorum. Ama herkes bana ‘Düşün’ diyor. Neyi düşüneceğim? Bu benim hayatım.”

Engin ise sabaha kadar evin içinde volta attı. Sabah olduğunda Tuba’nın karşısına geçti ve dedi ki:
“Kararı verirken yalnız olmayacaksın. Yanında olacağım. Eğer bu çocuk özel bir çocuksa… Biz de onu özel bir sevgiyle büyüteceğiz.”

Ancak bu süreç sadece ikisinin arasında kalmadı. Ailelerinden de baskılar gelmeye başladı. Tuba’nın annesi telefonda ağlayarak şöyle dedi:
“Kendine bu acıyı yapma Tuba. Hayat çok acımasız… Dayanamazsın.”

Engin’in ağabeyi ise yalnızca birkaç kelime söyledi:
“Daha zamanınız var, iyi düşünün.”

Ama çiftin kararı çoktan kalplerinde verilmişti. Tuba, annesine gözyaşları içinde şunları söyledi:
“Daha doğmadan, ‘Ben bir kusur muyum?’ diye soran bir yavruya ben şunu söylemek istiyorum: Hayır. Sen benim en kusursuz mucizemsin.”

Bu duygusal süreç, bir hastane çalışanının etik dışı davranışıyla basına sızdırıldı. Magazin başlıkları hemen atıldı:

“Tuba Büyüküstün’ün bebeğinde genetik risk!”

“Engin Akyürek baba oluyor ama bebekte sağlık problemi var mı?”

“Ünlü çiftin zor kararı…”

Çift uzun süre sessiz kaldı. Sessizlikleri bazı medya yorumcuları tarafından “kararsızlık” olarak yorumlandı. Oysa kimse, içeride kopan fırtınayı bilmiyordu.

Ve bir sabah… Tuba ve Engin, Instagram hesaplarından aynı anda paylaştıkları mesajla milyonların kalbine dokundu:
“Bu hayat önce kalbimizde büyüdü. O bir kusur değil, sevgiyle doğacak bir mucize. Engelli olması onu sevmemize engel olmayacak. Tam tersine…”

Altında yalnızca bir ultrason fotoğrafı vardı. Binlerce yorum, on binlerce destek mesajı yağdı.

“Sizinle gurur duyuyoruz.”

“Her can kıymetlidir.”

“Ben de Down sendromlu bir annenin çocuğuyum, keşke herkes sizin gibi olsa.”

Bu desteğin ardından çift, İstanbul’daki evlerini terk etti. Basından uzak, Ege’nin sessiz kıyılarında, Datça’daki küçük bir köy evine taşındılar. Orada sadece bebeği beklemek istiyorlardı; huzurla, sevgiyle, korkusuzca.

Sabahları Tuba deniz kıyısında meditasyon yaparken, Engin kitap okuyordu. Geceleri ise birlikte bebeklerine isim düşünmeye başladılar.

Tuba:
– “Duru olsun… Bize huzur getirdi.”

Engin:
– “Ya da Umut… Çünkü onunla yeniden yaşamayı öğrendik.”

Hamileliğin 23. haftasında Tuba bir gece yarısı Engin’i uyandırdı:
“Hareket etti! Engin… Kıpırdadı…”

Engin’in gözleri doldu. Elini Tuba’nın karnına koydu ve fısıldadı:
“Hoş geldin canım… Ne olursan ol, bizim için özelsin. Annenle ben seni çoktan sevmeye başladık…”

O andan itibaren sadece kalpleri atıyordu dünyada. Bebek için hazırlıklara başladılar. Tuba, kendi elleriyle kelebek resimleri çizip odanın duvarlarına astı. Engin ise beşiğin üzerine şu cümleyi yazdı:
“Sen kalbimizden fazlasısın.”

Her gece bebek odasında ninni söylediler. Her sabah birlikte “günaydın” dediler. Bu sadece bir oda hazırlığı değildi. Bu, bir yaşam inşasıydı.

Bir derneğin daveti üzerine, Tuba ve Engin ilk kez bir televizyon programında sessizliklerini bozdu. Tuba, gözyaşları içinde konuştu:
“Bu bebeği seviyorum. Bizim için engelli olması değil, insan olması önemliydi. Onun için güçlü olacağım. Çünkü o beni çoktan anne yaptı.”


Bu hikâye sadece iki ünlü ismin yaşadığı bir kişisel süreç değil. Bu, toplumun yargılarına, korkularına, önyargılarına rağmen sevginin kazandığı bir hikâyedir. Tuba ve Engin, sessizce ama çok yüksek bir sesle bize şunu hatırlatıyor: Gerçek sevgi, koşulsuzdur. Gerçek cesaret, korktuğun şeye rağmen ilerlemektir.

PLAY VIDEO: