ONA 6 AYLIK ÖMÜR BIÇTILER, AMA DADI ARAP MILYARDERI AĞLATAN BIR ŞEY YAPTI…

.
.

ONA 6 AYLIK ÖMÜR BIÇTILAR, AMA DADI ARAP MİLYARDERİ AĞLATAN BİR ŞEY YAPTI

Farit Al-Mansuri, İstanbul’un en prestijli semtlerinden birinde, Boğaz manzaralı görkemli villasında yalnız başına oturuyordu. 33 yaşındaki Arap milyarder, elindeki kahve fincanının titrediğini hissediyordu. Sabahın erken saatleriydi ama son iki yıldır geceleri huzur bulmak imkansız hale gelmişti. Eşini kaybettikten sonra bu ev artık bir yuva değil, soğuk duvarlardan ibaret bir mekân olmuştu.

Yasmin, hastalığı nedeniyle yavaş yavaş hayatını kaybetmişti. Farit, tüm parayı ve gücü ona rağmen onu kurtaramamıştı. Şimdi tek endişesi, 5 yaşındaki kızı Eda’ydı. Küçük prenses, annesinin ölümünden sonra içine kapanmış, eskisi gibi gülmeyi unutmuştu. Farit, onunla zaman geçirmeye çalışıyor ama iş yoğunluğu ve kendi içsel savaşı buna engel oluyordu.

Villada her şey mükemmel görünüyordu; mermer zeminler, altın varaklar, dünyanın en pahalı sanat eserleri. Ancak bu görkemli görüntünün ardında derin bir sessizlik vardı. Eda, babasının yanına gelerek, “Baba, kahvaltı hazır mı?” diye sordu. Sesindeki canlılık kaybolmuştu. Farit, “Tabii prensesim, mutfakta bekliyor,” dedi ama Eda’nın yüzündeki ifadeyi görünce içi burkuldu. Kızı ona eskisi gibi yaklaşmıyordu.

O gün, Farit birçok çocuk bakıcısı adayı ile görüşecekti. Eda için genç ve dinamik bir bakıcı bulmak istemişti. Birisi ki ona sadece bakmakla kalmayıp, hayata geri dönmesine yardım edecekti. Asistanı Kemal’e en iyi acentelerden adayları değerlendirmesini istemişti. Farit, çocukluğundan beri sorumluluk sahibi biri olarak yetiştirilmişti. Ancak Yasmin hayatına girdiğinde her şey değişmişti. Yasmin, ona sevmeyi ve sevilmeyi öğretmişti. Şimdi o da yoktu ve Farit kendini tekrar o soğuk adam olarak buluyordu.

Selin Kaya, o sabah otobüsten inerken elindeki adresi tekrar kontrol etti. Beşiktaş’taki bu lüks semti ilk kez görüyordu. 27 yaşındaki genç kadın, basit beyaz gömleği ve lacivert pantolonuyla bu zenginlik arasında kaybolmuş gibiydi. Hemşirelik fakültesinden mezun olduktan sonra çeşitli hastanelerde çalışmıştı. Ama asıl hayali hep çocuk bakımıydı. Küçük yaşlardan beri çocukları çok severdi ve onlarla özel bir bağı vardı. Kendi çocuğu olmamasının acısını bu şekilde hafifletmeye çalışıyordu.

Almansuri villasının kapısına vardığında nefesi kesildi. Bahçesi sarayları andıran bu ev, şimdiye kadar gördüğü en büyük konuttu. Güvenlik görevlisi ona kapıyı açtı ve içeri alındı. Mermer döşeli koridor, kristal avize, duvar halıları, her şey filmlerdeki gibi görünüyordu. Selin Hanım buyurun oturun, dedi Kemal Bey kibarca.

Bu arada size ev hakkında bilgi vereyim. Farit Bey, 3 yıl önce eşini kaybetti. Şimdi 5 yaşındaki kızı Eda ile yaşıyor. Çok zeki bir çocuk ama son zamanlarda oldukça sessizleşti. Selin dikkatle dinliyordu. Eda nasıl bir çocuk? Çok tatlı ama içine kapanık. Annesinin ölümünden sonra pek gülmüyor. Farit Bey çok çalışıyor. Kızıyla yeterince vakit geçiremiyor.

O sırada merdivenlerden ağır adımlar geldi. Uzun boylu, yakışıklı bir adam aşağı iniyordu. Koyu gözleri, bakımlı sakalı ve ciddi ifadesiyle tam bir iş adamı görünümündeydi. Pahalı takım elbisesi kusursuzca oturmuştu. “Selin Hanım, memnun oldum. Ben Farit Almansuri,” dedi soğuk ama nazik bir sesle.

Selin ayağa kalktı. “Memnun oldum. Farit Bey.” Farit onu süzdü. Diğer adaylardan farklı görünüyordu. Daha samimi, daha doğal. Makyajsız yüzü ve sade giyimi ona güven veriyordu. Özgeçmişinizi inceledim. Hemşire olduğunuzu gördüm. Neden çocuk bakıcılığı? “Çocukları seviyorum. Onlarla çalışmak bana huzur veriyor,” dedi Selin içtenlikle.

Eda özel bir çocuk. Annesinin ölümünden sonra çok sessizleşti. Sabır gerekiyor. Anlıyorum. Ben de küçük yaşta annemi kaybettim. Eda’nın hissettiklerini anlayabilirim. Bu cevap Farit’in dikkatini çekti. Gözlerinde bir yumuşama vardı. Eda ile tanışmak ister misiniz? Yukarı çıktılar.

Büyük bir odanın kapısını açtılar. Küçük bir kız pencere kenarında oturmuş dışarı bakıyordu. Uzun siyah saçları, büyük kahverengi gözleri ve minik yüzüyle çok tatlıydı. Eda, “Sana bir misafir geldi,” dedi Farit yumuşak bir sesle. Eda döndü ve Selin’e baktı. Gözlerinde çekingen bir merak vardı. Selin yavaşça yaklaştı ve çömeldi. “Merhaba Eda. Ben Selin. Çok güzelsin.” “Teşekkür ederim,” dedi Eda sessizce.

“Neler yapıyorsun burada?” “Kuş izliyorum. Pencereden bahçedeki kuşları seyrediyorum.” Selin pencereye baktı. “Vay, ne kadar çok kuş var. Hangisini en çok seviyorsun?” Eda biraz canlandı. “Şuradaki kırmızı olanı, her sabah geliyor. O kardinal kuşu çok zeki kuşlardır.” Selin, Eda’nın zekasına hayran kaldı.

O akşam, Selin Eda’nın yanında nöbet tuttu. Ateşi düşene kadar ondan ayrılmadı. Farit, bu manzarayı izlerken içinde garip bir sıcaklık hissetti. Eda aylardır hiç kimseyle bu kadar rahat davranmamıştı. Selin’in varlığı, Eda’nın hayatında bir değişim yaratmıştı.

Farit, Selin’in Eda’ya olan sevgisini izlerken, kendi içindeki duyguları anlamaya başladı. Selin, sadece bir bakıcı değil, aynı zamanda Eda’nın annesi gibi olmuştu. Haftalar geçtikçe, Almansuri villasında hayat değişmeye başlamıştı. Selin’in varlığı, sadece Eda’yı değil, tüm evi etkiliyordu.

Artık sabahları kahvaltı masasında gülüşmeler duyuluyor, akşamları salon TV sesleri yerine hikaye okuma sesleriyle doluyordu. Farit, bu değişimi gözlemliyor, kendi içindeki dönüşümü fark etmeye başlıyordu. Eda, Selin’in yanında daha mutlu, daha sosyal bir çocuk olmuştu.

Bir akşam, Eda okul gezisi için izin istedi. “Baba, arkadaşlarımla hayvanat bahçesine gideceğiz. Selin abla da gelebilir mi?” Farit şaşırdı. Eda, uzun zamandır arkadaşlarıyla aktivitelere katılmak istememişti. “Tabii prensesim. Selin isterse ben de çok isterim,” dedi Selin heyecanla.

O sabah üçü birlikte kahvaltı ettiler. Eda’nın neşesi bulaşıcıydı. Farit bile kendini gülümserken buluyordu. “Selin abla, sen hangi hayvanları seviyorsun?” diye sordu. Eda, “Fil yavrularını çok seviyorum. Çok sevimli olurlar,” dedi. Farit, bu detayın Selin’in farkında olduğunu gördü.

O akşam Selin, Eda’nın başında nöbet tutarken, Farit mutfağa su içmeye indi. Selin orada oturmuş çay içiyordu. “Uyuyamıyor musunuz?” diye sordu. Farit, “Sürekli düşünüyorum. Ya başaramazsak?” dedi. Selin, “Başaracağız. Başarmak zorundayız,” dedi kararlı bir şekilde.

O gün, Eda’nın durumu biraz düzeldi. Ateşi düştü, iştahı açıldı. Doktor umutluydu. Tedaviye iyi yanıt veriyor, dedi. Eda artık hastane bahçesinde oynayabiliyor, kısa yürüyüşler yapabiliyordu. Bir akşam, Farit, Selin ve Eda göl kenarında dolaşırken, Eda sordu, “Baba, biz hep böyle birlikte olacak mıyız?”

Farit durakladı. “Ne demek istiyorsun prensesim?” Selin, “Ben de sizinle hep kalmak istiyorum,” dedi. Farit, “Tabii ki, hep birlikte olacağız,” dedi. Tedavi süreci ilerledikçe, Eda’nın durumu iyileşiyordu.

Sonunda, Selin’in hamileliği de güzel bir sürpriz olarak hayatlarına girdi. Eda, bu durumu çok sevindi. “Ben abla olacağım,” dedi. Selin, “Evet prensesim, sen abla olacaksın,” dedi. Aile, birlikte daha güçlüydü.

Zamanla Eda, Selin ve Farit, gerçek bir aile olmuşlardı. Eda’nın iyileşmesi, Selin’in annelik duygusunu pekiştirmişti. Farit, artık sadece bir baba değil, aynı zamanda bir eşti. Eda, Selin’in yanında büyüyerek daha mutlu bir çocuk oldu.

Sonunda, Farit’in hayatı, Yasmin’in kaybı sonrası yeniden şekillendi. Selin ve Eda ile birlikte, geçmişin acılarını geride bıraktı. Aşk, her şeyin üstesinden gelmişti. Gerçek bir aile olmanın mutluluğunu yaşıyorlardı.

.