Bana on dakika ver… Seni tekrar yürütebilirim, ama babanın tepkisi her şeyi değiştirecek.
.
.
Bir Mucizeye İnanmak
İstanbul’un en zengin ailelerinden Pramé ailesinin muhteşem malikanesinde, hayat bir anda değişmişti. Jessica Pramé, ailenin tek kızı, üç ay önce geçirdiği korkunç bir trafik kazasından sonra komadan çıkmıştı. Hastane önünde flaşlar patlıyor, gazeteciler en iyi kare için birbirleriyle yarışıyordu. Jessica, her zamanki gibi güzel ama gözlerinde ışık yoktu. Tekerlekli sandalye artık onun hem tahtı hem de hapishanesiydi. Babası Andrew, gazetecilere yorgun bir sesle cevap verdi: “Doktorlar her şeyi denedi. Omuriliği hasar gördü. Muhtemelen bir daha yürüyemeyecek.” Kameralar Jessica’nın kırılgan gülümsemesine odaklandı. O gülümsemenin ardında, derin bir uçurum gizliydi. Eskiden dans eder, koşar, kahkahalar atardı; şimdi ise bir parmağını oynatmak bile ona büyük bir çaba gerektiriyordu.
O akşam, yağmurlu bir gecede, Pramé malikanesinin kapısına bir yabancı geldi. Adı Agus’tu. Elinde küçük bir şişe, gözlerinde garip bir umut vardı. Kapıdaki güvenlik ona küçümseyerek baktı. “Ne istiyorsun?” dedi. Agus, “Jessica Hanım’ı görmek istiyorum. Belki ona yardım edebilirim,” diye mırıldandı. Güvenlikler alay etti, onu kovmakla tehdit etti. Ama Agus kararlıydı. “Köyümde bir kadını yürüttüm. Belki Tanrı bana burada da yardım eder.” O sözler, sadece daha fazla alay doğurdu. Yağmurda, kapının önünde bekledi. Jessica, üst kattaki balkondan aşağıya baktı. Yağmur altında, yırtık paltosuyla bir adam dikiliyordu. “Kim bu?” diye sordu babasına. Andrew, “Bir deli. Kızımı iyileştireceğini iddia eden bir dilenci,” dedi. Jessica acı bir tebessüm etti. “En iyi doktorlar pes etti ama bir yabancı hâlâ umut ediyor. Dünya gerçekten delirmiş.” Andrew, güvenliğe adamı kovmasını söyledi. Agus, güvenlikler tarafından itilip kakıldı, şişesi yere düştü, içindeki yağmur ve ot kokulu sıvı mermerde yayıldı. Dizlerinin üstüne çöktü, gökyüzüne baktı. “Belki henüz zamanı gelmemiştir, Tanrım,” diye fısıldadı. Ağır adımlarla yağmurun altında kayboldu.
O gece, Jessica tuhaf bir rüya gördü. Yumuşak bir ışıkta, yırtık giysili, elleri kirli bir adam ona yaklaştı. “Sen felçli değilsin. Tanrı sana inanmayı öğretmek istiyor,” dedi. Adamın parmakları, Jessica’nın bacaklarına dokunduğunda sıcaklık tüm vücuduna yayıldı. Rüyadan uyandığında, gözlerinde yaşlar vardı. “Gerçekti,” diye düşündü. Ellerini bacaklarına sürdü, bir anlığına bir sıcaklık hissetti. Babasını çağırdı. “Baba, bir şey hissettim.” Andrew, “Sadece bir rüya Jessica. Gerçeklerle yüzleşmelisin,” dedi. Jessica başını eğdi, gözyaşlarını sildi.
Şehrin öte yanında, Agus eski plastik şişeleri topluyordu. Akşamları, Jessica’nın yüzü gözlerinin önüne geliyordu. O da rüyasında annesini gördü; “Oğlum, yardım etmekten vazgeçme. Tanrı bir kalbe dokunmanı istiyor,” dedi annesi. O günden sonra, Agus her gün Pramé malikanesinin kapısına geldi. Güvenlikler onu tanıdı, her seferinde kovdular ama o vazgeçmedi. Elindeki şişeyle, “Sadece 10 dakika. Lütfen,” dedi. Her seferinde aynı cevabı aldı, ama her seferinde geri döndü. Sabırla, inançla.

Bir gece, şehri fırtına bastı. Yağmur seller gibi akıyordu. Eski bir köprünün altında, bir araba bozuldu. Şoför panikledi, arka koltukta Jessica vardı. Agus arabayı tanıdı, kalbi hızla çarptı. Yağmurun altında arabaya yaklaştı, kaputu açtı, motoru tamir etti. Üçüncü denemede motor çalıştı. Andrew arabadan indi, Agus’u tanıdı. “Yine sen mi? Para mı istiyorsun?” dedi. Agus, “Hayır, para istemiyorum. Sadece bir şans. 10 dakika, kızınızın bacaklarına dokunayım,” dedi. Andrew’un gururu öfkeye dönüştü. “Kızım bir oyuncak değil. Ellerini ondan uzak tut!” dedi. Agus, “Belki bir gün Tanrı beni tekrar yollar. O zaman lütfen beni kovmayın,” dedi ve uzaklaştı.
Günler geçti. Jessica’nın durumu kötüleşti. Doktorlar, “Sinirler zayıflıyor. Yakında tamamen felç olabilir,” dediler. Andrew, içten içe suçluluk duymaya başladı. O gece, yardımcısına Agus’u bulmasını emretti. Gece yarısı, Agus gizlice malikaneye getirildi. Jessica ona soğuk baktı. “Sen misin mucizeci?” dedi. Agus, “Ben iyileştirmem. Tanrı iyileştirir. Bazen en kirli elleri seçer,” dedi. Andrew, “10 dakika, başka yok. Hiçbir şey olmazsa bir daha seni görmeyeceğim,” dedi. Agus ellerine yağ sürdü, dua ederek Jessica’nın ayaklarını ve bacaklarını nazikçe ovdu. Oda sessizdi, dua sesi neredeyse duyulmuyordu. Jessica önce rahatsız oldu, sonra bir sıcaklık hissetti. Bir an, ayak parmaklarında bir hareket hissetti. Gözleri büyüdü. “Ne yapıyorsun?” dedi. “Sadece dua ediyorum,” dedi Agus. Doktor monitöre baktı, sinir sinyalleri ilk kez hareketlenmişti. Agus ellerini çekti, “Bugünlük bu kadar,” dedi ve çıktı.
Jessica o gece ağladı. İlk defa umut etti. “Kimdi bu adam Tanrım?” diye dua etti. Günler geçti, Jessica’nın bacaklarında hafif hareketler başladı. Doktorlar şaşkındı. Hiçbir tedavi, ilaç bunu açıklayamıyordu. Jessica her gece dua etmeye başladı. Andrew ise gururuyla inancı arasında sıkıştı. Bir yandan mucizeye inanmak istiyor, bir yandan bir dilencinin kızını iyileştirmesini kabullenemiyordu.
Bir akşam, Andrew Agus’a, “Artık gündüz gelmeyeceksin. Kimse bilmemeli ki kızım bir sokak adamı tarafından iyileştiriliyor,” dedi. Agus, “Önemli olan Jessica’nın iyileşmesi,” dedi. O günden sonra, Agus her gece gizlice geldi, Jessica’yı tedavi etti. Jessica ona, “Neden bana yardım ediyorsun? Beni tanımıyorsun,” dedi. Agus, “Annem derdi ki, hasta birine yardım ederken kim olduğunu sorma, sadece kalbine bak. Belki Tanrı senin kalbine acıdan dokunmak istiyor,” dedi. Jessica bu sözlerle sessizleşti. Her gece, dua ve dokunuşlarla iyileşme devam etti. Bir gece, Jessica ayağını oynattı. Ağladı, ama bu sefer sevinçten. Aralarında bir sır oluştu, kimse bilmemeliydi. Agus her gece geldi, sabah olmadan gitti.
Doktorlar, Jessica’daki ilerlemeyi açıklayamıyordu. Bir gün, Jessica dizini bükebildi. Agus’a sarıldı, “Bana yeniden inanmayı öğrettin,” dedi. O anda Andrew içeri girdi, kızını Agus’un kollarında gördü. Öfkeyle bağırdı, “Sen kimsin? Ellerini kızımın üzerinden çek!” Agus, “Yardım etmek istedim,” dedi. Andrew, onu dışarı attı. Jessica, “Baba, o beni iyileştiriyor,” dedi ama Andrew dinlemedi. Agus yağmur altında, malikanenin kapısında bekledi. “Tanrım, belki henüz hazır değiller,” dedi ve gitti.
Jessica o gece, Agus’un bıraktığı küçük şişeyi kalbine bastı. “Bana hayatımın bitmediğini gösteren tek kişi,” diye düşündü. Günler geçti, Jessica yemeyi kesti, tedaviyi reddetti. Doktorlar, “Umudu kalmadı,” dedi. Andrew, pencere önünde ağladı. “Tanrım, ne olursa olsun, kızımı kurtar,” diye dua etti. O gece, Andrew yağmur altında sokak sokak Agus’u aradı. Sonunda eski köprünün altında buldu. Agus ateşler içinde yatıyordu. Andrew, “Jessica ölüyor. Lütfen yardım et,” dedi. Agus, “Benim gücüm yok ama Tanrı isterse denerim,” dedi. Andrew, gururunu bir kenara bırakıp onu eve götürdü.
Malikanede, herkes şaşkındı. Andrew, “Açın kapıyı,” dedi. Agus Jessica’nın yanına oturdu, ellerini tuttu, dua etti. Son şişesinden birkaç damla yağ sürdü, bacaklarına dokundu. “Tanrım, eğer iraden buysa, iyileştir,” dedi. Andrew köşede ağlıyordu. Bir anda, Jessica’nın ayak parmakları oynadı, dizleri kasıldı. Jessica gözlerini açtı, “Hissediyorum!” dedi. Andrew kızının ellerini tuttu, “Kızım, hissediyorsun!” dedi. Jessica ayağa kalktı, Agus’un ellerine tutunarak yürüdü. Tüm evde sevinç çığlıkları yükseldi. Andrew diz çöktü, “Tanrı, seni seçtiğim adamı aşağılamışım,” dedi. Agus, “Tanrı bazen en kirli elleri seçer,” dedi.
Ertesi gün, haberler yayıldı. Jessica Pramé yürüyordu. Gazeteciler, kameralar eve doluştu. Jessica, Agus’a, “Gitme, senden öğrenmek istiyorum,” dedi. Agus, “Sen zaten iyileştin. Benim yolum başka,” dedi ve gitti. Jessica, her gün küçük şişeye ve onun bıraktığı notlara baktı: “Yürüyebiliyorsan, adımlarını başkalarına yardım için kullan. Mucize, iyileşmekle bitmez, başkalarına hizmetle başlar.”
Jessica, babasının izniyle, bir gün evi terk etti. Lüks olmadan, sadece bir çanta ve biraz para ile Agus’un izini sürdü. Pazar yerlerinde, köprüde, sokaklarda onun adını sordu. Herkes Agus’u tanıyordu: “Oğlumu ateşten kurtardı,” dedi bir kadın. “Çocuklara ekmek verdi,” dedi bir yaşlı adam. Ama kimse son zamanlarda görmemişti. En sonunda, bir köyde, selden zarar görmüş bir evde onu buldu. Bir yatakta, Agus huzur içinde yatıyordu. Elinde küçük bir şişe ve annesinin fotoğrafı vardı. Jessica diz çöktü, ağladı. Bir çocuk, “Tanrı onu çağırdı,” dedi. Jessica, “O sadece bacaklarımı değil, kalbimi de iyileştirdi,” diye düşündü.
Pramé ailesi, Agus için bir anma düzenledi. Andrew, “Çoğu zaman insanları kıyafetlerine, statüsüne göre yargılarız. Ama bir elin kiri, bir kalbin saflığından daha değerli olabilir,” dedi. Jessica, “Agus’un mirası, dokunduğu hayatlarda yaşıyor,” diye düşündü. Birkaç ay sonra, Jessica fakir bir mahallede ücretsiz bir klinik açtı. Duvarında Agus’un fotoğrafı ve şu sözleri vardı: “Mucize, yardım edenlerin olur.” Jessica, her gün çocuklara yardım etti, onun hikayesini anlattı.
Bir gün, bir çocuk ona bir çiçek verdi, “Bu Agus için,” dedi. Jessica gökyüzüne baktı, hafif bir sıcaklık hissetti. O gece günlüğüne şunu yazdı: “Tanrı bana alçakgönüllülüğü öğretti. Temiz bir kalbi, kirli bir elde buldum. Şimdi bu ışığı yaşatmak benim görevim.” Hikaye burada bitmedi. Jessica, artık mucizenin sadece iyileşmek olmadığını biliyordu; başkalarına umut olmak da bir mucizeydi.
Bu hikaye bize, mucizelerin bazen beklenmedik ellerde, beklenmedik kalplerde doğduğunu anlatır. Görünüşe aldanmamak, kalpleri görebilmek gerekir. Tanrı mucizelerini bazen en alçakgönüllü olanlar aracılığıyla gönderir. Jessica’nın yolculuğu, affetmenin, inanmanın ve hizmetin gerçek anlamını bulmakla devam eder.
.
News
जब इंस्पेक्टर ने आम लड़की समझकर IPS मैडम को थप्पड़ मारा, फिर जो हुआ उसने पूरे सिस्टम को हिला दिया…
जब इंस्पेक्टर ने आम लड़की समझकर IPS मैडम को थप्पड़ मारा, फिर जो हुआ उसने पूरे सिस्टम को हिला दिया……
“तू मुझे कानून सिखाएगी? तू जानती नहीं मैं कौन हूं” — उसे नहीं पता था सामने IPS खड़ी है… फिर जो हुआ!
“तू मुझे कानून सिखाएगी? तू जानती नहीं मैं कौन हूं” — उसे नहीं पता था सामने IPS खड़ी है… फिर…
लड़की ने एक पागल लड़के से कॉन्ट्रैक्ट के लिए शादी की… लेकिन वो लड़का निकला करोड़ों का मालिक…
लड़की ने एक पागल लड़के से कॉन्ट्रैक्ट के लिए शादी की… लेकिन वो लड़का निकला करोड़ों का मालिक… किस्मत कभी-कभी…
“दिल की अमीरी” – एक गरीब वेटर ने दिखाया कि असली दौलत इंसानियत होती है।
“दिल की अमीरी” – एक गरीब वेटर ने दिखाया कि असली दौलत इंसानियत होती है। काव्या का दिल तेजी से…
सब हंसे उस पर, पर जब सच सामने आया — वही सीधा-सादा आदित्य था असली आर्यन वर्मा…..
सब हंसे उस पर, पर जब सच सामने आया — वही सीधा-सादा आदित्य था असली आर्यन वर्मा….. शिमला की बर्फीली…
कूड़ा बीनने वाले बच्चे ने कहा – ‘मैडम, आप गलत पढ़ा रही हैं’… और अगले पल जो हुआ, सब हैरान रह गए
कूड़ा बीनने वाले बच्चे ने कहा – ‘मैडम, आप गलत पढ़ा रही हैं’… और अगले पल जो हुआ, सब हैरान…
End of content
No more pages to load






