2000’de jandarma konvoyu kayboldu — 14 yıl sonra DRONE’un kaydettiği SIR herkesi dondurdu!

.
.

“2000’de Kaybolan Jandarma Konvoyu: 14 Yıl Sonra Drone’un Ortaya Çıkardığı Sır”

I. Beyaz Sessizlik

15 Ocak 2000 sabahı, Erzurum Jandarma Komutanlığı’nda soğuk bir sessizlik hâkimdi. Güneş henüz doğmamıştı ve karanlık gökyüzü, sert bir kış gününün habercisi gibiydi. Saat 06:00’da, üç askeri araçtan oluşan bir konvoy, dağ karakoluna erzak, ilaç ve yakıt götürmek üzere yola çıkmaya hazırlanıyordu. Araçların motorları rölantide çalışıyor, egzozlarından çıkan duman soğuk havada bir sis gibi yükseliyordu.

Konvoyun komutasında, 35 yaşındaki Üstçavuş Kemal Aydın vardı. Orta boylu, güçlü yapılı, ciddi bakışlı bir adamdı. 12 yıllık tecrübesiyle, emir-komutayı elinde tutan, disiplinli bir askerdi. Yanında, 38 yaşındaki Çavuş Mehmet Kaya vardı. Mehmet, kısa boylu, şişman ama tecrübeli ve iyi niyetli bir adamdı. Konvoyda ayrıca Onbaşı Ali Demir, Er Hasan, Er Osman, Er Mustafa, Er İbrahim, Onbaşı Yusuf ve Çavuş Ahmet olmak üzere toplam dokuz asker bulunuyordu.

Kemal, haritayı açmış, parmağıyla rotayı gösteriyordu. Dağ yolu karlıydı ve hava durumu kötüleşecekti. Ancak görev görevdi.
“Bu yol zor olacak.” dedi Kemal. “Ama dikkatli olursak sorun yaşamayız. Beni takip edin, ayrılmayın.”

Saat 07:00’de, konvoy komutanlıktan ayrıldı. İlk araçta Kemal, Mehmet ve Ali vardı. İkinci araçta Yusuf, Ahmet ve Hasan; üçüncü araçta ise Osman, Mustafa ve İbrahim yer alıyordu. Başlangıçta yol sakindi. Asfalt, karla kaplanmamıştı ve araçlar rahatlıkla ilerliyordu. Ancak 30 dakika sonra dağ yoluna girdiklerinde her şey değişti. Yol daralmış, bir taraf uçurum bir taraf karla kaplı dağ olmuştu. Kar yağışı başlamış, rüzgâr sert esmeye koyulmuştu.

II. Dağların Gazabı

Saat 09:00’da kar şiddetlenmişti. Görüş mesafesi 10 metreye kadar düşmüştü. Araçlar, hızlarını 20 kilometreye kadar indirmişti. Kemal telsizden emir verdi:
“Yavaş gidin, dikkatli olun. Sol tarafa yakın sürün, uçurumdan uzak durun.”

Ancak saat 11:00’e gelindiğinde, kar fırtınası iyice şiddetlenmişti. Araçlar güçlükle ilerliyordu. Kar kalınlığı 30 santimetreyi geçmişti ve rüzgâr, araçları sağa sola savuruyordu. Herkesin morali bozulmuştu; ancak Kemal, bir lider olarak güçlü durmaya çalışıyordu.
“Devam etmeliyiz. Geri dönemeyiz. Çok geç.” dedi telsizden.

Saat 12:00’de, görüş sıfıra inmişti. Araçlar birbirlerini zor takip ediyordu. Tam o sırada telsizden bir ses geldi:
“Kemal, ikinci araç durdu.”
Kemal hemen telsize sarıldı:
“Yusuf, Ahmet, cevap verin!”
Ama cevap yoktu. İkinci araç ve üçüncü araç bir anda kaybolmuştu.

Kemal, ilk aracı durdurdu. Mehmet ve Ali ile birlikte araçtan indiler. Rüzgâr keskin bir bıçak gibi yüzlerini kesiyor, kar dizlerine kadar çıkıyordu. Kemal, telsizle tekrar seslendi:
“Yusuf, Osman! Beni duyuyor musunuz?”
Yine sessizlik.

III. Uçurumun Dibinde

Kemal, Mehmet ve Ali, kaybolan araçların izlerini bulmaya çalışıyordu. Karla kapanmaya başlayan lastik izlerini fark ettiler. İzler, uçuruma doğru gidiyordu. Kemal, “Oraya gitmiş olamazlar.” dese de izler onları uçurumun kenarına kadar götürdü. İzler, uçurumun kenarında bir anda sona eriyordu. Aşağı baktıklarında sadece sis ve beyaz bir boşluk gördüler.

Kemal, telsizi tekrar açtı:
“Yusuf, Osman, beni duyuyor musunuz? Cevap verin!”
Hiçbir cevap gelmiyordu. Kemal, “Aşağı inmeliyiz.” dedi. Mehmet ve Ali, halatları getirip bir ağaca bağladılar. Kemal ve Mehmet, halatları sıkıca beline bağladı ve uçurumdan inmeye başladılar.

60 metre, 70 metre derinlikte, Kemal bir şey fark etti. “Metalik bir şey görüyorum!” diye bağırdı. 90 metreye indiklerinde, iki askeri aracı buldular. Araçlar paramparça olmuş, kar ve buzun altında kalmıştı. Kemal, ikinci araca yaklaştı. İçeride Yusuf, Ahmet ve Hasan vardı. Yusuf ve Ahmet ölmüştü. Ancak Hasan’ın nabzı hâlâ atıyordu. Kemal, “Hasan yaşıyor!” diye bağırdı.

Mehmet üçüncü araca koştu. Osman, Mustafa ve İbrahim’in cansız bedenlerini buldu. Beşi de ölmüştü. Kemal ve Mehmet, Hasan’ı dikkatle çıkardı. Onu battaniyeye sararak yukarı çıkardılar. Ali, halatlarla Hasan’ı yukarı çekti. Ardından Kemal ve Mehmet de yukarı tırmandı. Ancak beş arkadaşlarını orada bırakmak zorunda kaldılar. Araçları çıkarmak imkânsızdı.

IV. Hayatta Kalma Mücadelesi

Kemal, Mehmet, Ali ve yaralı Hasan, geriye dönmeye çalışıyordu. Ancak kar fırtınası şiddetini artırmıştı. Görüş mesafesi yok denecek kadar azdı. Araçları, 10 kilometre hızla ilerliyordu. Yakıt azalmıştı. Saatler sonra motor durdu. Yakıt tamamen bitmişti.

Kemal, “Yürümeliyiz. Durursak donarız.” dedi. Hasan’ı sedyeye koyup taşımaya başladılar. Fırtına şiddetlenirken, kar her adımı daha da zorlaştırıyordu. Saatlerce yürüdükten sonra, uzakta bir ışık gördüler. Bu, terk edilmiş bir meteoroloji istasyonuydu. İçeri girdiler. Sobayı yakıp biraz ısındılar. Ancak binanın çatısı çökmeye başlayınca tekrar yola koyuldular.

V. Çoban Kulübesi ve Gizemli Kurtarıcı

Fırtına şiddetlenirken, uzakta bir ışık gördüler. Bu, küçük bir çoban kulübesiydi. Kapıyı çaldıklarında, yaşlı bir adam kapıyı açtı. “İçeri gelin, yoksa donarsınız.” dedi. Kulübeye girdiler. Yaşlı adam, Hasan’a yardım etti. Onun yaralarını sardı, nefesini düzenledi. Ancak sabah olduğunda adam ortadan kaybolmuştu. Kulübenin içinde hiçbir iz yoktu. Sanki hiç orada olmamış gibiydi.

VI. Drone’un Keşfi

14 yıl sonra, 2014 yılında Erzurum’da bir dağ haritalama projesi başladı. Drone’lar, dağlık bölgelerin haritalarını çıkarıyordu. Genç mühendis Can ve ekibi, bir uçurumun dibinde iki askeri araç buldu. Araçlar, 2000 yılında kaybolan jandarma konvoyuna aitti.

Jandarma, Kemal, Mehmet, Ali ve Hasan’ı buldu. 14 yıl sonra enkazın çıkarılması için bir operasyon düzenlendi. Helikopterler, kurtarma ekipleri ve adli tıp uzmanları hazırlandı. Kemal, Mehmet, Ali ve Hasan da bu operasyona katıldı. 14 yıl sonra, beş arkadaşlarının cansız bedenlerini buldular. Kemal, gözyaşları içinde, “Kusura bakmayın. 14 yıl geçti ama sizi almaya geldik.” dedi.

VII. Dağın Sırrı

Enkazın çıkarılmasının ardından, araçların neden 14 yıl boyunca bulunamadığı sorusu gündeme geldi. Dağ, sırlarını saklamıştı. Fırtına, kar ve sis, her şeyi örtmüştü. Ancak o gün, drone’lar sayesinde gerçek ortaya çıktı. Beş şehidin cenazeleri ailelerine teslim edildi. Erzurum’da düzenlenen törende, herkes gözyaşlarına boğuldu. Kemal, Mehmet, Ali ve Hasan, arkadaşlarının cenazelerinde son görevlerini yerine getirdi.

VIII. Unutulmayanlar

Bu hikâye, sadece bir kaza değil, aynı zamanda dağların acımasızlığını ve insan iradesinin gücünü anlatan bir destandı. 14 yıl boyunca o dağda yatan beş asker, sonunda evlerine döndü. Ancak dağ, sırlarını hâlâ saklıyordu. O gece yaşananlar, o gizemli çoban ve o kulübe, hâlâ açıklanamayan bir sır olarak kaldı.

Bu hikâye, dağların sessizliğinde kaybolanların ve onların izlerini bulmaya çalışanların hikâyesiydi. Ve bu hikâye, dağların soğuk kollarında yatanların asla unutulmayacağını bir kez daha hatırlatıyordu.

Son.

.