Garson milyardere “Annemin saati de sizinkiyle aynı” dedi — adamın tepkisi herkesi şok etti
.
.
Garson Milyardere “Annemin Saati de Sizinkiyle Aynı” Dedi — Adamın Tepkisi Herkesi Şok Etti
İstanbul’da bir Kasım akşamı. Yağmur, Kadıköy’deki küçük lokantanın camlarına vuruyordu. Ayşe pencere kenarındaki masayı silerken eli havada dondu.
Masada oturan adamın üzerinde 20.000 liralık takım elbise vardı, ama Ayşe’nin dikkatini çeken takım elbise değildi. Adamın bileğindeki saat altındı. Üzerinde kazılı gül motifi… Tıpkı annesinin ömür boyu taktığı saat gibi. Tıpkı yedi yıl önce annesiyle birlikte kaybolan saat gibi.
Ayşe’nin midesi bulanıyordu. Adam başını kaldırdı. Soğuk bir gülümseme. Ve o anda Ayşe anlıyordu: Bu bir tesadüf değildi.

Kayboluşun Sessizliği
Ayşe Yılmaz 31 yaşındaydı ve elleri bulaşık suyundan çatlamıştı. Ellerindeki her çatlağı tanıyordu: Parmak uçlarındaki kırmızı çizgiler sıcak tabaklardan, eklem yerlerindeki kupkuru deri kimyasal deterjanlardan, dibine kadar kemirdiği tırnaklar… Altı yıldır Gül Lokantası’nda çalışıyordu; annesini kaybettiği ve tüm faturaları üstlenmek zorunda kaldığı günden beri. Göztepe’de küçük bir daire, annesinin bitirmeden bıraktığı kredi ve sessizlik. Her şeyden önce sessizlik.
Gül Lokantası, Moda Caddesi’ne yakın eski bir binada yer alıyordu. İçerisi mercimek çorbası, ıslak paltolar ve eski ahşap kokuyordu. O pencereden Ayşe İstanbul’u en gri haliyle görüyordu: Yağmurdan başları öne eğik koşan insanlar.
Bu akşam yağmur özellikle şiddetliydi. Ayşe pencere kenarındaki masayı silerken onu ilk kez fark etti. Adam acele etmeden girdi. Koyu takım elbise, özel dikim olduğu belliydi. Siyah deri ayakkabılar, bu lokantanın ıslak zeminine basmaması gereken türdendi. Yüzü keskin, erkeksi ama sıcaklıksızdı.
Ve o saat… Ayşe elindeki bezle dondu kaldı. Altın, ağır, üzerinde kazılı gül motifi. Tıpkı annesi Zehra’nın hayatı boyunca taktığı saat gibi.
Zehra, bir Mart gecesi kaybolmuştu. Sessizce, not bırakmadan. Ayşe, o gece işten geç dönmüştü. Eve girdiğinde hemen bir şeylerin yanlış olduğunu anladı. Sessizlik farklıydı; uyku sessizliği değildi, boşluk sessizliğiydi. Annesinin yatak odası kapısı açıktı. Yatak düzgündü. Her şey yerindeydi. Ama komodinin üzerinde, saatin her zaman durduğu yerde, sadece boş bir askı vardı. Ve yatak odasının penceresi açıktı; soğuk içeri doluyordu.
Polis, üç ay sonra davayı kapattı. “Suç işaretine rastlanmadı. Yetişkin bir kadın. Muhtemelen bilinçli bir seçim. Bazen insanlar öylece gider işte,” dedi genç polis memuru, müsamahakar bir gülümsemeyle.
Ama Ayşe bunun yalan olduğunu biliyordu. Zehra öylece giden biri değildi. O saati asla çıkarmazdı. “Bu, babamdan kalma tek hatıra,” derdi Zehra.
Şimdi, yedi yıl sonra, o saat Gül Lokantası’nda yabancı bir adamın bileğinde duruyordu.
Yüzleşme
Ayşe tezgahın başında duruyordu. Bakışları o masaya dikilmişti. Adam pencere kenarına oturmuş, tableti çıkarmış, okumaya başlamıştı. Sakin, ilgisiz.
Ayşe adamın yüzüne baktı: Belki 45, belki 50. Paralı insanlar farklı yaşlanırdı. Derisi pürüzsüzdü. Ama dikkatini çeken yüz değildi. Saatti. Sol bileğinde parlıyordu. Ayşe kazılı gülü, sağ taraftaki çiziği gördü. Çocukluğundan hatırladığı aynı çizik. Zehra, “20 yıl önce buzda düştüm. Acıdı ama saat dayandı. Dayanan tek şey bu,” derdi.
Ayşe nefes alamıyordu. İmkansızdı. Saatler benzer olabilirdi, ama çizik aynen aynı yerdeydi.
Titreyen ellerle espressonun fincanını aldı ve masasına doğru yürüdü. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki şakaklarında nabzı hissediyordu.
“Espressonuz,” dedi, sesinin titremesini engellemeye çalışarak.
Adam başını kaldırdı. Gri gözler ona duygusuz baktı. “Teşekkür ederim.”
Ayşe fincanı masaya koydu. Gitmesi gerekiyordu ama yapamıyordu. Bakışları adamın eline gidiyordu. “Eski fincanı alabilir miyim?” diye sordu, boş tabağı işaret ederek.
“Tabii.”
Ayşe fincana uzandı. Eli refleks olarak masaya, adamın elinin hemen yanına değdi. Şimdi o kadar yakındı ki her detayı görebiliyordu. Kazılı gülü, çiziyi, altın kasadaki ışık yansımasını. Aynı saatti, benzer değil, aynı.
Kelimeler düşünmeden ağzından çıktı. “Çok güzel bir saat.”
Adam bileğine baktı. “Aileden kalma bir hatıra,” dedi ilgisizce.
Ayşe ağzının kuruduğunu hissetti. “Annemin aynısı vardı.”
Şimdi adam ona daha dikkatli bakıyordu. Çok dikkatli. Gözleri minimal, neredeyse fark edilmeyecek kadar daralmıştı. Ama Ayşe gördü.
“İlginç bir tesadüf,” dedi yavaşça.
Ayşe gitmesi gerektiğini biliyordu ama yapamıyordu. Yedi yıl, yedi yıl sorular, uykusuz geceler… “O kayboldu,” diye ekledi sessizce. “Yedi yıl önce. Ve bu saat onunla birlikte kayboldu.”
Sessizlik. Adam kımıldamadı, yüz ifadesini değiştirmedi. Sadece baktı.
“Üzgünüm,” dedi sonunda, sakin, duygusuz. “Ama bu imkansız. Bu saat babama aitti. On yıl önce öldüğünde bana kaldı.”
Ayşe bir adım geri çekildi. Bağırmak istedi: “Yalan bu!” Ama kelimeler boğazına takıldı. Adam okumaya geri dönmüştü. Konuşma bitmişti.
Kartvizit ve Gerçek
Ayşe döndü, tezgaha geri gitti. Elleri o kadar titriyordu ki fincanı neredeyse düşürecekti. Telefonunu çıkardı. Bakışları tekrar adama kaydı. Ekran yüzünü aydınlatıyordu. Ve aniden Ayşe gördü ki ekran hafifçe ona dönüktü. Sadece bir an için, ama yeterliydi. LinkedIn profilini gördü.
Adı Kemal Özdemir. Başlığın altında yazı: Yönetim Kurulu Başkanı, Ufuk Gayrimenkul.
Ayşe dondu kaldı. Ufuk Gayrimenkul… Türkiye’nin en büyük gayrimenkul şirketlerinden biriydi. Lüks siteler, ofis binaları inşa ediyorlardı. Ve şimdi bu şirketin başkanı onun lokantasında oturuyordu. Annesinin saatiyle.
Ayşe titreyen parmaklarıyla kamera simgesine bastı, açıdan fotoğrafı çekti. Deklanşör sesi çok yüksekti. Adam başını kaldırdı, ona doğru baktı. Ayşe hızla döndü, bulaşık makinesine tabak koyuyormuş gibi yaptı.
Sonunda döndüğünde pencere kenarındaki masa boştu. Masada para duruyordu: 10 liralık espresso için 50 lira ve bir kartvizit.
Ayşe kartviziti aldı. Siyah karton, altın harfler: Kemal Özdemir, Yönetim Kurulu Başkanı, Ufuk Gayrimenkul.
Ve arkasında, el yazısıyla tek satır: Konuşmak isterseniz arayın.
Ayşe elinde kartla hareketsiz durdu. Kafasında tek bir soru dönüyordu: Neden numarasını bıraktı? Ve ikincisi, daha da kötüsü: O ne biliyor?
Günlükten Gelen İpuçları
Ayşe vardiyasını saat 23:00’te bitirdi. Otobüse bindi. Telefonunda Kemal Özdemir’in fotoğrafı ve açık onlarca tarayıcı sekmesi. Ufuk Gayrimenkul, mahkeme davaları, şüpheli ihaleler hakkında makaleler… Ve birkaç yazıda geçen bir isim: Zehra Yılmaz.
Ayşe linke tıkladı. 2018’den bir makale. Ufuk Gayrimenkul yolsuzluk davasında tanık Marmara’da ölü bulundu. Ama Zehra değildi; eski muhasebe müdürü Ali Demir’di. Ama makalenin altında küçük bir kutuda bir not vardı: “Davada diğer tanıklar arasında Zehra Yılmaz Nisan 2018’de sorgulandı.”
Ayşe ekrana kilitlendi. Nisan 2018. Annesinin kaybolmasından bir ay sonra.
Evde annesinin eski günlüğünü çıkardı. Sayfalar sarmıştı. Ta ki Şubat 2018’e geldi: “Ne yapacağımı bilmiyorum. Kemal beni buldu. Bunu geride bırakacağımıza söz vermişti. Ama şimdi konuşmama izin veremeyeceğini söylüyor. Polise gidersem kimsenin inanmayacağını söyledi. İnanırlarsa da o zaman çok geç olacak.”
Ayşe nefes alamıyordu. Bir sonraki sayfa yırtılmıştı. 10 Mart 2018 tarihli son girdi şöyleydi: “Saati ona verdim. Belki bu yeterlidir. Belki bu onları tatmin eder. Sadece ifadeye kadar dayanmam gerek.”
Ayşe günlüğü düşürdü. Annesi Kemal Özdemir’i tanıyordu. Ona saati vermişti ve bir hafta sonra kaybolmuştu.
Yüzleşme ve İtiraf
Ayşe, o gece uyumadı. Sabah 6’da Levent’teki Ufuk Gayrimenkul binasının önünde duruyordu. Soğuktu, güneşsizdi. Bir grup çalışan içeri girene kadar bekledi ve onların arkasından süzüldü. Asansöre bindi, 12’ye bastı: Yönetim katı.
Koridorun sonunda Kemal Özdemir’in ofisinin kapısını çaldı. Açık olduğunu görünce içeri girdi. Ofis devasaydı. Masanın üzerinde dizüstü bilgisayar, evrak yığını ve en köşede küçük bir kutu. Ayşe yaklaştı, kutuyu açtı. İçinde saat duruyordu. Altın, kazılı gül motifli, sağ tarafta çizikli.
Tam saati eline aldığında, arkasından bir ses duydu. “Burada ne yapıyorsunuz?”
Kemal Özdemir kapıda duruyordu. Yüzü sakin ama gözleri soğuktu.
“Bu saat anneme aitti.”
Kemal içeri girdi ve arkasından kapıyı kapattı. “Onu nerede bulacağınızı nereden bildiniz?”
“Çünkü ona siz verdiniz, onu öldürmeden önce.”
Sessizlik. Kemal hareketsiz durdu. İnkar etmedi.
“Annemin günlüğünü okudum. Sizin davanızda tanık olduğunu biliyorum. Ona gözdağı verdiğinizi biliyorum.”
Kemal yaklaştı. “Anneniz öldü,” dedi sessizce. “Ama onu ben öldürmedim.”
Ayşe ona baktı. “Kim?”
“İfade vermesini asla istemeyen insanlar. Benden daha fazla kaybedecek şeyi olan insanlar.” Kemal durdu. “Zehra iyi bir kadındı. Başına gelenleri hak etmiyordu. Ama onu kurtaramadım. Saati, kızını korumak için ödeme olarak bana verdi.”
“Bu yalan.”
“Bu gerçek.” Kemal elini uzattı. “Lütfen saati verin.”
Ayşe saati ceket cebine soktu ve kapıya yürüdü. Kemal onu durdurmadı. Sadece baktı. “Buradan çıkarsanız ne olduğunu asla öğrenemezsiniz.”
Ayşe kapıda durdu. “Sizin gerçek versiyonunuzu istemiyorum.”
Çıktı ve sokağa koştu, ciğerleri yanana kadar. Biliyordu ki, bu sadece başlangıçtı.
Adalet ve Miras
Ayşe üç gün evde kapandı. Annesini kimin öldürttüğünü bulmak için her detayı analiz etti. Cevap dördüncü gün geldi.
Kapı çaldı. Gelen, Kemal Özdemir’in eski ortağı ve annesinin arkadaşı Mehmet Arslan‘dı.
“Zehra’ya ne olduğunu ben biliyorum.”
Mehmet, Zehra’nın Ufuk Gayrimenkul’de yolsuzlukları keşfettiğini anlattı. Zehra’nın savcılığa gitmeye karar verdiğini, ancak dönemin Mali İşler Müdürü Yusuf Erkan‘ın bunu öğrendiğini. Erkan’ın onu şantajla tehdit ettiğini ve saatin, Zehra’nın vazgeçme girişimi olduğunu.
“Yusuf Erkan, Zehra’yı susturmak için birini gönderdi.”
“Yani annem gitmedi. Öldürüldü.”
“Evet.” Mehmet cebinden küçük bir zarf çıkardı. “İçinde Zehra’nın ölümünden önce sakladığı belgeler var. Size vermemi söyledi.”
Belgeler arasında banka transferlerinin fotokopileri ve bir fotoğraf vardı: Zehra ve Kemal Özdemir Ufuk Gayrimenkul binasının önünde birlikte duruyorlar. Zehra gülümsüyor.
Ayşe karar verdi. Yusuf Erkan bir yıl önce ölmüştü, ancak adalet sağlanmalıydı. Ayşe, Erkan’ın kızı Elif Erkan‘la buluştu. Elif, babasının bu eyleme muktedir olduğunu doğruladı ve Ayşe ile polise gitti.
Soruşturma yeniden başlatıldı. Zehra’nın belgeleri, Mehmet Arslan’ın ifadeleri ve Elif Erkan’ın desteği gerçeği ortaya çıkardı. Savcılık resmi olarak Zehra Yılmaz’ın Yusuf Erkan’ın talimatıyla öldürüldüğünü kabul etti.
Ayşe, Karaca Ahmet mezarlığında annesinin mezarı başında durdu. Elinde saati tutuyordu. Altın, kazılı güllü, kenarında çizikli. Mezarın üzerine koydu. “Bu kadar uzun sürdüğü için özür dilerim,” diye fısıldadı.
Telefonu cebinde titredi. Kemal Özdemir’den mesaj: “Sebat ettiğiniz için teşekkür ederim. Zehra gurur duyardı.”
Ayşe cevap vermedi ama yedi yıl sonra ilk kez gülümsedi. Çünkü sonunda nefes alabiliyordu. Annesinin boşuna ölmediğini ve anının sessizlikten daha güçlü olabileceğini biliyordu.
.
News
Milyarderin kızı, terk edilmiş ve açken, bir temizlikçi kadın ortaya çıkar…
Milyarderin kızı, terk edilmiş ve açken, bir temizlikçi kadın ortaya çıkar… . . 👑 Milyarderin Kızı, Terk Edilmiş ve Açken,…
ACIDAN KAÇARAK AHIRA SIĞINDI — AMA ÇİFTÇİ ORADA NE BULACAĞINI ASLA TAHMİN EDEMEMİŞTİ…
ACIDAN KAÇARAK AHIRA SIĞINDI — AMA ÇİFTÇİ ORADA NE BULACAĞINI ASLA TAHMİN EDEMEMİŞTİ… . . 🌩️ Acıdan Kaçarak Ahıra Sığındı…
BEBEK YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜYORDU… TEMİZLİKÇİ ŞİŞEDE BİR ŞEY GÖRENE KADAR…
BEBEK YAVAŞ YAVAŞ ÖLÜYORDU… TEMİZLİKÇİ ŞİŞEDE BİR ŞEY GÖRENE KADAR…. . . 🍼 Bebek Yavaş Yavaş Ölüyordu… Temizlikçi Şişede Bir…
Temizlikçi kadına güldüler ve saçını kazıdılar – bir an sonra kocası, bir albay, içeri girdi
Temizlikçi kadına güldüler ve saçını kazıdılar – bir an sonra kocası, bir albay, içeri girdi . . . ✂️ Temizlikçi…
Eski hamile eşini düğününde şarkı söylemeye zorladı, onu küçük düşürmek istedi — ama o şarkı…
Eski hamile eşini düğününde şarkı söylemeye zorladı, onu küçük düşürmek istedi — ama o şarkı… . . 💔 Eski Hamile…
“KAMYONETİMİ ÜCRETSİZ TAMİR EDER MİSİN” DEDİ ENDİŞELİ YAŞLI ADAM FAKİR TAMİRCİYE. VE ERTESİ GÜN…
“KAMYONETİMİ ÜCRETSİZ TAMİR EDER MİSİN” DEDİ ENDİŞELİ YAŞLI ADAM FAKİR TAMİRCİYE. VE ERTESİ GÜN… . . 🛠️ “Kamyonetimi Ücretsiz Tamir…
End of content
No more pages to load






