KIZIM İÇİN ÇORBa KARŞILIĞINDA TAMİR EDERİM! BEKAR BABA MİLYONERE YALVARIYOR…

.
.

Kızım İçin Çorba Karşılığında Tamir Ederim! Bekar Baba Milyonere Yalvarıyor

Soğuk bir öğleden sonra, İstanbul’un Nişantaşı semtinde lüks bir restoranın önünde, Kemal Demir’in kırmızı Ferrari’si bozuldu. İçindeki milyoner, lüks yaşamının bir parçası olan bu arabasının çalışmadığını görünce çaresizleşti. Araba, İstanbul’un soğuk kış rüzgarında çalışmayı reddetmişti. Kemal, direksiyona hafifçe vurarak, “Lanet olsun!” diye mırıldandı. Saatine bakarak, Ankara’daki önemli toplantısına yetişmesi gerektiğini düşündü.

Özel şoförünü aradı ama cevap alamadı. Çaresizlik içinde kaputunu açtı ve motora baktı. Sanki gözleriyle inceleyerek sorunu çözebilecekmiş gibi. İnsanlar, pahalı takım elbisesi ve lüks arabasıyla dikkat çeken bu adama bakmadan geçiyorlardı. Kimse yardım teklif etmiyordu. Kemal, etrafında oluşturduğu o görünmez duvarın yardıma ihtiyacı olsa bile insanları uzak tuttuğunu düşündü.

20 dakika boyunca telefonla konuşarak çözüm aradı. Sinirden dudaklarını ısırırken, karşı kaldırımdan kendisine bakan küçük bir kız çocuğunu fark etti. 11 yaşlarında olmalıydı. İnce bir mont giymişti. Ayakkabıları eskiydi. Kız, biraz uzakta duran bir adama döndü. Adam, 40 yaşlarında görünüyordu ve üzerindeki yıpranmış kıyafetlerle dikkat çekiyordu. Kemal, adamın kızın babası olduğunu anladı. Baba ve kızı evsiz gibiydi. Gözlerindeki açlık ifadesi, Kemal’in kalbini burktu. Küçük kız, babasının kulağına bir şeyler fısıldadı. Adam başını iki yana salladı ama kızının ısrarı karşısında sonunda başını salladı.

Kemal, kendisine doğru yürüyen adamı görünce içgüdüsel olarak cüzdanını kontrol etti. İstanbul’da dilenciler yaygındı, özellikle de zengin semtlerde. Ama bu adam farklıydı. Gözlerinde bir gurur, bir onur vardı. “Affedersiniz beyefendi,” dedi adam titrek bir sesle. “Arabanızda sorun olduğunu gördüm. Ben eskiden otomobil tamircisiydim. Yardım edebilirim.” Kemal, şaşkınlıkla adama baktı. “Tamirçi miydin?” Adam başını salladı. Gözlerini hala yerden kaldırmadan, “Kızım için yapıyorum. Eğer arabanızı tamir edebilirsem sadece kızıma yemek ısmarlamanızı istiyorum. Başka bir şey değil.”

Kemal bir an duraksadı. Bu adamın gerçekten yardım edebileceğinden şüpheliydi. Ama başka seçeneği yoktu. Tamirci çağırsa bile gelmesi saatler sürecekti. “Peki, bir bakabilirsin,” dedi Kemal isteksizce. Adam başını kaldırdı. Gözlerinde bir umut parıltısı belirdi. Kızına döndü ve “Elif, orada bekle,” dedi. Küçük kız itaatkâr bir şekilde başını salladı ve biraz uzakta beklemeye başladı. Adam, Kemal’in yanına geldi ve Ferrari’nin kaputuna eğildi. Titreyen elleri aniden sakinleşti, gözleri odaklandı.

“Benim adım Ahmet,” dedi adam, gözlerini motordan ayırmadan. “Enjeksiyon sisteminde bir sorun var gibi görünüyor.” Ahmet cebinden küçük bir çakı çıkardı ve bazı bağlantıları kontrol etmeye başladı. Parmakları motor parçaları arasında usta bir cerrah gibi hareket ediyordu. Kemal, bu yıpranmış kıyafetler içindeki adamın gösterdiği uzmanlık karşısında hayrete düştü. “Bu arabaları iyi tanıyorum,” dedi Ahmet, bir kablo bağlantısını düzeltirken. “Ferrari 488 GTB değil mi? Muhteşem bir makine. İtalyan mühendisliğinin harikası.”

Kemal başını salladı, şaşkınlığını gizleyemeden. “Evet, doğru.” “Sen gerçekten anlıyorsun bu işten.” “15 yıl lüks araçlar üzerinde çalıştım,” dedi Ahmet. Bir an için bakışlarını motordan ayırarak. “Özellikle İtalyan ve Alman arabalarında uzmanlaştım.” Kemal, adamın yüzündeki ifadeyi inceledi. Gurur ve hüzün karışımı bir ifadeydi bu. Bir zamanlar sahip olduğu hayatın izlerini taşıyordu. Ahmet çalışmaya devam etti. Ara sıra mırıldanarak 10 dakika sonra doğruldu ve “Şimdi çalıştırmayı deneyin,” dedi.

Kemal direksiyonun arkasına geçti ve anahtarı çevirdi. Ferrari’nin motoru sorunsuz bir şekilde çalışmaya başladı. Mükemmel bir şekilde çalışıyordu. Sanki hiç sorun yaşanmamış gibi. “İnanılmaz,” dedi Kemal, arabadan inerek etraflarında bir grup insan toplanmıştı. Lüks arabanın tamirini izlemek için. Bazıları alkışlamaya başladı. Ahmet’in ustalığına saygı göstererek küçük Elif, babasına doğru koştu ve ona sarıldı. “Başardın baba,” dedi gururla. Ahmet’in gözlerinde sevgi vardı.

Bu sadece geçici bir çözüm beyefendi,” dedi Kemal’e dönerek. “En kısa zamanda bir servise götürmenizi tavsiye ederim. Sensörü değiştirmeniz gerekecek.” Kemal başını salladı. Hala şaşkındı. “Teşekkür ederim Ahmet. Gerçekten müthiş bir iş çıkardın. Söz verdiğim gibi seni ve kızını yemeye davet ediyorum.” Ahmet tereddüt etti. “Sadece kızım için. Ben dışarıda bekleyebilirim.” “Hayır,” dedi Kemal kararlı bir şekilde. “İkiniz de geliyorsunuz. Bana yardım ettin. Şimdi sıra bende.”

Restoran, İstanbul’un en lüks mekanlarından biriydi. Boğaz manzaralı, kristal avizelerle süslenmiş bir yerdi. Ahmet ve Elif girerken garsonlar ve diğer müşteriler onlara baktı. Yıpranmış kıyafetleriyle bu lüks ortamda tuhaf görünüyorlardı. Kemal onları özel bir masaya götürdü. Elif gözlerini kocaman açmış, hayretle etrafına bakınıyordu. Ahmet ise rahatsız görünüyordu. Sandalyesinde kıpırdanıp duruyordu. “Lütfen rahat ol,” dedi Kemal. “Menüleri açarken istediğinizi sipariş edebilirsiniz.”

Elif menüye baktı ama fiyatları görünce gözlerini kaçırdı. Ahmet kızının elini tuttu ve “Merak etme,” dedi yumuşak bir sesle. “Bugün özel bir gün.” Garson geldiğinde Kemal onlar için sipariş verdi. En lezzetli yemekleri seçti. Elif’in beğeneceği tatlıları da unutmadı. Yemekler geldiğinde Elif’in gözleri parladı. İlk lokmasını aldığında yüzündeki mutluluk ifadesi görülmeye değerdi. “Uzun zamandır böyle bir yemek yememiştim,” dedi Ahmet kızının mutluluğunu görünce.

Yemekten sonra Kemal onları bahçeye çıkardı. Boğazın karşısında İstanbul’un ışıkları parlıyordu. “Bazen burada oturup saatlerce düşünürüm,” dedi Kemal. “Şehir, binalar, insanlar hepsi birbiriyle bağlantılı. Biz inşaat şirketi olarak sadece bina yapmıyoruz. Yaşam alanları oluşturuyoruz.” Ahmet başını salladı. Ayşe de aynı şeyi söylerdi. “Bir bina sadece duvarlar ve çatı değildir. İçinde yaşayan insanların hayatlarının bir parçasıdır,” derdi.

Ahmet, Kemal’in gözlerindeki derinliği gördü. “Bu proje çok özel bir şey,” dedi Kemal. “Senin gibi yetenekli ama şanssız insanları bulmak ve onlara ikinci bir şans vermek için. Ahmet, şaşırdı. “Yani bu sosyal proje tam olarak nedir?” Kemal, “Bir vakıf kurmak istiyorum. Senin gibi yetenekli ama şanssız insanları bulup onlara ikinci bir şans vermek için eğitim, iş, barınma, her türlü desteği sağlayacak bir vakıf.”

Ahmet, Kemal’in heyecanını görerek etkilendi. “Bu gerçekten çok anlamlı bir proje Kemal. Ama şirketi satmak emin misin?” “Hayır, emin değilim,” dedi Kemal. “Ama bu yüzden seninle konuşuyorum. Sen ne yapardın?” Ahmet bir süre düşündü. “Ben olsaydım şirketi tamamen satmazdım. Kontrolü elimde tutardım ama günlük işlerden uzak durarak vakfa odaklanırdım. Güvendiğin birine şirketi yönetme yetkisi verirdin.”

Kemal, Ahmet’in gözlerine baktı. “Senin gibi birine mi?” Ahmet şaşırdı. “Ben mi? Ama ben sadece 3 aydır buradayım.” “Senin gibi birine ihtiyacım var,” dedi Kemal. “Bu sosyal sorumluluk projelerine odaklanmak için.” Ahmet, Kemal’in gözlerindeki kararlılığı gördü. “Emin misin Kemal? Bu çok büyük bir sorumluluk.” “Evet, eminim,” dedi Kemal.

O gece Ahmet ve Elif eve dönerken Elif, babasına baktı. “Kemal amca gerçekten çok değişmiş değil mi?” Ahmet şaşırdı. “Neden böyle düşünüyorsun?” “Çünkü Kemal amca, bana her zaman yardım etmeye çalışıyor. Onun hayatında bir şeyler değişiyor. Ahmet, kızının gözlerindeki parıltıyı gördü. “Evet, belki de,” dedi. “Ama bu değişimin arkasında ne olduğunu bilmiyorum.”

Ertesi gün Ahmet, Kemal’in önerisini düşündü. Kemal, ona güveniyordu ama bu kadar büyük bir sorumluluğu almak zorundaydı. Kemal ile olan ilişkisi, onun hayatını değiştirmişti. Ahmet, Elif’in geleceği için her şeyi göze almayı istiyordu.

O hafta sonu, Kemal’in evinde büyük bir kutlama yapıldı. Ahmet, Elif ve Kemal, yeni projelerin heyecanıyla doluydu. Kemal, Ahmet’e vakıf projesinin detaylarını anlattı. “Bu projede senin gibi yetenekli insanlara ikinci bir şans vermek istiyorum,” dedi Kemal. Ahmet, Kemal’in vizyonunu gördü ve bu projeye destek vermeye karar verdi.

Ve böylece, hayatlarının her alanında yeni bir başlangıç yapmaya hazırdılar. Ahmet, Elif ve Kemal, birlikte yeni bir yolculuğa çıkacaklardı. Birbirlerine destek olmanın verdiği güçle, zorlukların üstesinden gelebileceklerine inanıyorlardı. Hayat, bazen en beklenmedik anlarda en beklenmedik insanlarla karşılaşarak değişiyordu. Ve bu, onların hikayesinin başlangıcıydı.

.