Milyoner Eve Beklenenden Erken Döndü… Ve Gördüklerine İnanamadı
.
.
Milyoner Eve Beklenenden Erken Döndü… Ve Gördüklerine İnanamadı
Anahtarlar kilitte dönerken kapı sessizce açıldı. Kerem Özkan, İstanbul’un en zengin iş adamlarından biri, Bebek’teki villasına sabah saat 3:00’te dönüyordu. Planladığından iki gün erken gelmişti. Salonda ışık yanıyordu ve bir ağlama sesi duyuluyordu. Bir değil, iki bebek sesi. Karısı Zeynep, doğum sırasında 8 ay önce ölmüştü ve çocuğu yoktu. Ama yine de koltukta, hizmetçi Ayşe oturuyordu. Kollarında ikiz bebeklerle onları biberonla besliyordu. Gözleri yaşlarla dolmuştu. Onu görünce biberonlar elinden düştü.
“Kerem Bey…” diye fısıldadı Ayşe. “Her şeyi açıklayabilirim.” Kerem, ayaklarının altındaki zeminin kaybolduğunu hissetti. Salonun girişinde durdu ve Londra’daki konferanstan getirdiği deri çantayı hala elinde tutuyordu. Dünyası parçalara ayrılıyordu. Zeynep’in ölümünden sonraki 8 ay boyunca boşlukta yaşamıştı. Her gün kaburgalarının arasından süzülen bir acıyla savaşmıştı. İstanbul’un pencerelerden görünen yerinde uyuyordu ama bu lüks villada zaman durmuştu.
Ayşe, 5 yıldır çalışan hizmetçisiydi ve ay ışığıyla dolu beyaz koltukta oturuyordu. Kollarında iki bebek vardı; bir kız ve bir erkek, belki dört aylık, koyu saçlı ve narin yüzlüydüler. Ağlamaları susmuştu. Sanki havadaki gerilimi hissetmişlerdi. Kerem Bey, Ayşe kalkmaya çalıştı ama sesindeki titreme iradesinden güçlüydü. “Ben bugün döneceğinizi bilmiyordum.” Kerem çantayı bıraktı. Deri mermer zemine vurunca çınlayan sesi, bir katedralde silah sesi gibiydi.
Bir saat önce 10.000 metre yükseklikte finansal raporları inceleyen koyu gözleri, şimdi imkansız bir şey görüyordu. “Bunlar kimin çocukları?” diye sordu. Sesi metal gıcırtısı gibiydi. Ayşe ile 5 yıllık tanışıklık, 5 yıllık karşılıklı saygı ve güven aniden yanılsama haline gelmişti. Ayşe, gözyaşları dolu gözlerle ona baktı. Düşmek istemeyen yaşlarla. Ellerindeki bu küçük varlıklar, porselenden yapılmış gibi kırılgan görünüyordu. O da bıçakla kesilebilecek kadar yoğun bir sessizlikle doldu.
“Mutfaktan duvar saati tik tak ederek saniyeleri ölüm cezası gibi sayıyordu.” “Bunlar Zeynep Hanım’ın çocukları.” Kerem’in dünyası tamamen durdu. Birinin göğsüne girip kalbini çelik çenelerle sıkıştırdığını hissetti. Zeynep çocuk sahibi olamazdı. Doktorlar kesin konuşmuşlardı. Üç yıl boyunca denemişlerdi. Üç yıl boyunca Zeynep, her başarısız denemeden sonra, her negatif testten sonra kollarında ağlamıştı. “Bu imkansız.” diye fısıldadı ama kesinliği Mart ayında boğazındaki buz gibi çatlıyordu.
Ayşe yavaşça kalktı. Her hareketi acı veriyormuş gibi. İkizler hafifçe kıpırdandı ama uyanmadı. Gözlerinde söylenmesi için çok büyük, çok korkunç olan gerçek vardı. Kerem Bey, Zeynep Hanım öldüğünde hamileydi. Doktorlar sezaryen yaptılar. Çocukları kurtardılar ama Zeynep tamamlamadı. Tamamlamasına gerek yoktu. Demek 8 ay boyunca yalanın içinde yaşamıştı. 8 ay boyunca karısının yasını tutmuş, çocuklarının yaşadığını bilmeden Kerem, deri kanepeye çöktü. Bacaklarının itaat etmeyi reddettiğini hissetti.
Zeynep’in sevgiyle tasarladığı her ayrıntısında özen gösterdiği lüks salon aniden yabancı geldi. Duvarlardaki tablolar, kristal avize, İran halısı, bunların hepsi yeni sona eren bir hayata aitti. “Neden bana söylemediler?” sesi fısıltıya yakındı ama bu sessizlikte çığlık gibi yankılandı. “Neden doktorlar bana söylemediler?” Ayşe, ikizleri en değerli hazine gibi taşıyarak ona yaklaştı. Yüzü mermer gibi solgun, gözleri uykusuz gecelerden kırmızıydı.
Şimdi dikkatli bakınca, yüzünde kazınmış yorgunluğu, gözaltındaki gölgeleri, yıkama ve bez değiştirmekten çatlamış ellerini gördü. “Söylemediler çünkü siz bayılmıştınız.” diye itiraf etti. Sesi rüzgarda yaprak gibi titriyordu. Zeynep Hanım’ın ölümünü öğrenince hastanede bayıldınız. O kadar talihsiz düştünüz ki başınızı çarptınız. Bir hafta boyunca koma. Kerem’in gözlerinin önünde anı parçaları dans etti. Hastaneyi hatırlıyordu. Doktor Çelik’in doğum sırasındaki komplikasyonları anlattığını hatırlıyordu. Göğsünü yıldırım gibi parçalayan acıyı hatırlıyordu.
Sonra boşluk özel klinikte uyandığını, başında bandajla ve sanki ruhu boğazından çıkarılmış gibi hissettiğini hatırlıyordu. “Uyandığınızda çocuklar çocuk hastanesindeydi.” Ayşe ikizleri hafifçe sallayarak devam etti. “Çok küçük, çok zayıftılar. Doktorlar haftalarca hayatları için savaştılar. Doktor Çelik, kendisini toparladığınızı bekledikten sonra öğrenmenizin daha iyi olacağını düşündü.”
Kerem ellerine baktı. Milyonlarca değerinde sözleşmeler imzalayan, Zeynep’i ilk danslarında tutan, hastanede onu uğurlarken titrediği aynı eller şimdi başka birine ait gibi geliyordu. “Ya sen?” diye sordu gözlerini Ayşe’ye kaldırarak. “Sen bunu nasıl öğrendin?” Hizmetçinin yüzü acı içinde buruştu. Bir an ağlamaya başlayacak gibi göründü ama çok fazla şey geçirmiş bir kadının kararlılığıyla çenesini sıktı. “Zeynep Hanım ölmeden hemen önce bir şey olursa onlara benim bakmamı istedi. Bana belgeler verdi. Kasa anahtarlarını, bütün talimatları. Öngörülmeyen durumlar için nerede para tuttuğunuzu söyledi. Çocukları sosyal hizmetlerde yalnız bırakmamam için yalvardı.”
O da öyle ağır bir sessizlikle doldu ki havanın yoğunlaştığını hissetti. Pencereden İstanbul uyanıyordu. İlk otobüsler sokaklardan geçiyor. Apartman pencerelerinde ışıklar yanıyor. İnsanlar işe koşuyordu. Kerem’in artık asla sıradan bir insan olmayacağı sıradan bir dünya. “Bu 8 ay boyunca neredeydiler?” diye sordu. Kalbinin derinlerinde cevabını zaten bildiği halde. Burada Ayşe merdivenin üstünü işaret etti. “Üst kattaki misafir odasında doktorlar çıkış izni verdiği anda onları eve getirdim. Buraya, kendi evlerine. Çünkü burası onların evi.”
8 ay boyunca çocukları başının üstünde büyümüştü ve o bundan habersizdi. 8 ay boyunca Ayşe ikili hayat yaşamış. Gündüzleri ikizlere bakıp akşamları onun evini temizlemişti. Ama neden ona daha önce gerçeği söylememişti? Kerem merdivenleri rüya görmüş gibi çıktı. Her basamak bir öncekinden ağır geliyordu. Sanki görünmez kurşun ayaklarına bağlanmıştı. Ayşe arkasından geldi. Artık ağlamayan ama kocaman koyu gözlerle ona bakan ikizleri taşıyarak.
Zeynep’in gözleri, kesinlikle Zeynep’in gözleri, antika mobilyalar ve Zeynep’in kitap koleksiyonuyla dolu olduğunu hatırladığı misafir odası artık tanınmaz haldeydi. Pencere kenarında iki beyaz beşik vardı. Duvarda bez değiştirme masası, minik kıyafetlerle dolu dolap. Yerde dokunulduğunda yumuşak sesler çıkaran renkli oyuncaklarla dolu mat. Ama onun sesini kesen dekor değildi. Koku öyleydi. Tok, süt ve temizlik kokan tatlı koku odayı görünmez halı gibi kaplıyordu. Annelik kokusu, ev kokusu onun yokluğunda yeşeren hayat kokusu.
“Zara ve Yakup” Ayşe çocukları beşiklere yerleştirirken sessizce söyledi. Zeynep Hanım bu isimleri doğumdan önce seçmişti. Yatağının yanındaki günlüğe yazmıştı. Kerem pencereye yakın beşiğe yaklaştı. Kız çocuğu Zara ona yaşına göre çok olgun görünen bir merakla bakıyordu. Zeynep’in koyu saçları vardı ama onun burnu düz kararlı. Minik yumruğu açılıp kapandı. Sanki havadan ona dokunmaya çalışıyordu. Yakup 12 dakika büyük.
Ayşe diğer beşikteki çocuğu işaret ederek devam etti. “Size benziyor. Aynı kaşlar, aynı çene çizgisi. Ama karakteri sakin Zeynep Hanım gibi.” Kerem titrediği eliyle oğluna uzandı. Yakup’un minik eli parmağına dokunduğunda çocuk onu fiziksel olarak imkansız görünen bir güçle sıktı. Bu dokunuşta Kerem, Zeynep’in ölümünden sonra yaşamadığı bir şey hissetti. Bağlantı. Zaman ve acıyı kılıç gibi kesen bir bağ. “Neden bana söylemedin?” diye sordu. Gözlerini çocuklardan ayırmadan. “8 ay boyunca acı çektim her şeyi kaybettiğimi sanarak ve onlar buradaydı tepemde.”
Ayşe pencere kenarındaki sandalyeye oturdu. Bir an 35 yaşından yaşlı göründü. Sanki bu sırrın ağırlığı omuzlarını bükmüştü. “İlk gün size söylemek istedim.” diye itiraf etti. Sesi aylardır taşıdığı acıyla doluydu. “Ama Zeynep Hanım’ın cenazesinden sonra eve hayalet gibi döndünüz. Yemiyordunuz, uyumuyordunuz, konuşmuyordunuz. Günlerce çalışma odanıza kapanıyordunuz ve ben o ikizlere bakıp onlarla başa çıkamayacağınızı düşündüm.” Bu midesine yumruk gibi geldi.
Kerem Ayşe’nin haklı olduğunu biliyordu. Zeynep’in ölümünden sonra enkaz halindeydi. Kahvaltıda viski içiyor, günlerce yemeği unutuyor, gecenin ortasında çığlıkla uyanıyordu. Şirket sadece yardımcısının bütün sorumluluğu üstlenmesi sayesinde işliyordu. “Size zaman vermek istedim.” Ayşe devam etti. “İyileşmeniz için, hayata dönmeniz için. Sonra sonra çok geçti. Aylarca yalan söylediğimi nasıl açıklayacaktım? Her akşam iyi geceler deyip yatak odanıza gittiğinizde ben bir saat sonra kalktığımı ve çocuklarınızı beslediğimi nasıl anlatacaktım?”
Pencereden gün doğumu gökyüzünü pembe ve altın tonlarında boyuyordu. İstanbul yeni bir güne uyanıyordu ama bu odada zaman farklı akıyordu. Yoğun. Sanki her saniye bütün yılların ağırlığındaydı. “Şimdi ne olacak?” diye sordu Kerem, Zara’nın minik ağzıyla esnerken izleyerek. Ayşe hemen cevap vermedi. Gözlerinde Kerem’in yorumlayamadığı bir korku vardı. Kendini kovacağından mı korkuyordu? 8 ay boyunca dünyası olan çocukları ondan alacağından mı yoksa yoksa başka bir gerçeği daha mı saklıyordu?
Sonraki saatler bal gibi aktı. Kerem çocuk odasının zemininde oturmuş, huzurlu bebek uykusu uyuyan ikizleri izliyordu. Ayşe odanın köşesinde kurduğu mini mutfakta biberonlar hazırlıyordu. Her hareketi hassas öğrenilmiş, yıllarca pratiğin sonucu oluşan sevgiyle doluydu. “Ne kadar tuttu?” diye sordu sonunda Kerem. Sessizlik dayanılmaz hale geldiğinde Ayşe elindeki biberonla dona kaldı. Bu sorunun er ya da geç geleceğini biliyordu. 8 ay boyunca iki çocuğu beslemek, giydirmek, tedavi ettirmek masraflar astronomik olmalıydı.
“Zeynep Hanım bana kasa kodunu vermişti.” diye dikkatli söyledi. “Kriz durumları için nakit rezerviniz olduğunu söylemişti. Sadece gerektiği kadar aldım. İzin istemem gerekirdi biliyorum ama…” “Ne kadar?” Kerem nazikçe ama kararlı bir şekilde böldü. “Yaklaşık 200.000 lira.” diye fısıldadı. Sesi zar zor duyuluyordu. “İlaçlar, pediyatrist ziyaretleri, beslenme, kıyafetler, beşikler, bebek arabası, her şeyi belgeledim. Aşağıda klasörde fişleri var.”
Kerem başını salladı. 200.000. Onun serveti için sembolik bir miktar ama ayda 5.000 lira kazanan Ayşe için bütün bir servet. “Ya sen?” diye sordu ona dikkatli bakarak. Ayşe’nin yüzü kızardı. Gözlerini indirdi. İkizler için hazırladığı yemeğe odaklandı. “Hiçbir şey.” diye sessizce cevapladı. “Ekstra ödeme almadım. Bu benim kararımdı.” Kerem boğazında bir şeyin sıkıştığını hissetti. 8 ay boyunca Ayşe günde 24 saat çalışmıştı. Gündüzleri evini temizlemiş, geceleri kendi çocuklarını beslemiş, değiştirmiş, uyutmuştu. Bunu Zeynep’e olan sevgisinden, sadakatinden, çoğu insanın asla anlayamayacağı sorumluluk duygusundan yapmıştı.
“Neden?” diye sordu. Kalbinin derininde cevabı zaten bilse de. Ayşe huzursuzlanan Zara’nın beşiğine yaklaştı. Minik saç telini kulağının arkasına yerleştirdi. O kadar doğal, o kadar anneydi ki Kerem kıskançlık hissetti. “Çünkü Zeynep Hanım benim için kız kardeş gibiydi.” dedi. Sesi bastırılan gözyaşlarından titriyordu. “Beş yıl önce buraya geldiğimde zor durumdaydım. Yeni boşanmıştım. Kalacak yerim yoktu. Kızım eski kocamda yaşıyordu. Zeynep Hanım beni hizmetçi gibi değil muamele etti. Benimle konuştu. Sorunlarımla ilgilendi. Çocuğumu geri almama yardım etti. Bu puzzle’ın bir araya geldiği andı.”
Kerem, Zeynep’in büyük kalbi olduğunu biliyordu. Ama çevresindeki insanların hayatlarına ne kadar derinden girdiğini hiç anlamamıştı. “Hastanede yatarken bana Zara ve Yakup’un dünyadaki onun tek parçası olduğunu söyledi.” Ayşe devam etti. Gözyaşları sonunda yanaklarından akmaya başladı. “Onları terk etmemem için yalvardı. Siz baba olmaya hazır olana kadar onları korumam için.” Kerem kalkıp pencereye gitti. Camın arkasında İstanbul hayatla doluydu ama onun dünyası tepe taklak olmuştu. 8 ay boyunca yalnız olduğunu sanmıştı. Aslında sadece çocukları değil, onları korumak için hayatını feda eden kadını da vardı.
“Kızın ne durumda?” diye sordu. “Ne sıklıkta görüyorsun?” Bu sorudan sonra düşen sessizlik çığlıktan gürültülüydü. Ayşe ona sırtını döndü ama Kerem omuzlarının titrediğini gördü. Bu titremede saklanmış gerçek vardı. Kendi çocuklarına bakabilmek için hangi bedeli ödemişti? “Melike’yi 6 aydır görmedim.” diye fısıldadı Ayşe. Sözleri günah itirafı gibi çıktı. “15 yaşında İzmir’de eski kocam ve yeni karısı ile yaşıyor.”
Kerem hızla döndü. Ayşe’nin yüzünde o kadar derin bir acı gördü ki neredeyse fiziksel olarak ağırlığını hissetti. 8 ay boyunca onun çocuklarına bakmış, onları beslemiş, uyutmuş, onlara ninni söylemiş, kendi kızını sadece telefondan gelen fotoğraflarda görmüştü. “Demek…” diye başladı ama düşünceyi tamamlayamadı. “Demek Zara ve Yakup gece yemek istediklerinde Melike’nin okul tiyatrosundaki performansına gidemedim.”
Ayşe arkasını dönmeden tamamladı. Sesi her kelimede kırılıyordu. “Yakup bronşit olduğunda ve iki hafta onu bir saat bile bırakamadığımda kızımın doğum gününe gitmedim.” Kerem pencere kenarındaki sandalyeye çöktü. Midesinde yayılan utanç asidini hissetti. Ayşe sadece zamanını ve gücünü değil kendi çocuğuyla olan bağını da feda etmişti onun çocuklarını korumak için. “Melike beni umursamadığımı sanıyor.” Ayşe devam etti. Biberonlardan birini kendine sarılır gibi kucaklayarak, “İş benim için ondan daha önemli sanıyor. Ona gerçeği söyleyemedim. Neden aniden İstanbul’a kalıcı taşındığımı, neden hafta sonları gelemeyeceğimi, neden gecenin üçünde telefonu açamadığımı açıklayamadım. Çünkü bebekleri besliyor olduğumu…”
Pencereden güneş yükselmeye devam etti. Odanın duvarlarını altın lekelerle boyuyordu. Zara ilk uyandı. Ayşe’ye doğru yumuşak sesler çıkardı. Bu ses hem memnuniyet hem de dikkat çekme talebi anlamına gelebilirdi. Ayşe içgüdüsel olarak ona doğru hareket etti ama Kerem onu durdurdu. “Ben alayım.” dedi kızına doğru ellerini uzatarak. Hayatında ilk kez çocuğunu kucağına aldı. Zara tüy gibi hafif ama aynı zamanda sıcak ve sağlam küçük vücudundan hayat nabızla atıyordu. Zeynep’in gözleriyle ona baktığında Kerem, kalbinin kırılan ve yeniden çarpmaya başlayan bir şeyini hissetti. “O çok güzel.” diye fısıldadı. Sesi aylardır hissetmediği duygulardan titriyordu.
“Sizin elleriniz var.” Ayşe hafif gülümsemeyle fark etti. “Uzun parmaklar piyanist gibi ve Zeynep Hanım gibi karakteri istediği bir şey olduğunda çok kararlı olabilir.” Yakup da uyandı. Küçük kedi gibi gerindi. Kerem koltukta oturdu. Zara’yı bir koluyla tutarken diğer eliyle oğluna dokunmaya çalıştı. İmkansız ve güzeldi. Aynı zamanda hayatında ilk kez kendini tamamlanmış ve aynı zamanda tamamen kaybolmuş hissetti. “Ayşe.” dedi gözlerini çocuklardan ayırmadan. “Kızının yanına gitmen gerek.” Hizmetçi bez değiştirme masasının yanında dondu. “Ölüm cezası duymuş gibi gidemem.” diye hızla cevapladı. “Zara ve Yakup sürekli bakıma ihtiyaçları var. Bebekleri bütün hafta sonu dadıyla bırakamazsın. Ayrıca ayrıca İzmir’e tren bileti alacak param yok.”
Kerem ona yorumlayamadığı bir ifadeyle baktı. Gözlerinde karar gibi görünen bir şey vardı. Kararlı, geri dönüşü olmayan her şeyi değiştirecek. Ayşe yavaşça söyledi. Sanki her kelime tonlarca ağırlıktaydı. “Sana çılgınca görünebilecek bir şey teklif etmek istiyorum.” Odada öyle derin bir sessizlik çöktü ki sadece Yakup’un yumuşak gürültüsü ve Zara’nın hafif hırıltısı duyuluyordu. Ayşe korku ve umut karışımı gözlerle Kerem’e bakıyordu. Ne teklif etmek üzereydi? Bu ikizlerin hayatındaki rolünün sonu muydu yoksa tamamen yeni bir şeyin başlangıcı mıydı?
“Burada kalıcı kalmanı istiyorum.” dedi Kerem. Aylardır hissetmediği kararlılıkla Ayşe’ye bakarak, “hizmetçi olarak değil, bu çocukların ortak koruyucusu olarak ve kızının da buraya taşınmasını istiyorum.” Ayşe ona aya uçma teklifi alan biri gibi baktı. Elindeki biberon yere düştü. Zeminde donuk gürültüyle yuvarlandı. “Kerem Bey, ben anlamıyorum.” diye fısıldadı. Kerem Zara’yı kollarında daha rahat halde tutarak derin nefes aldı. 8 aylık izolasyon, 8 aylık yas ve boşluk sonrasında nihayet amaç buldu. Bu çocuklar onun ikinci şansıydı ve Ayşe onun eski boş dünyası ile yeni umutla dolu dünyası arasındaki köprüydü.
“Bu çocuklar seni anne olarak tanıyor.” dedi. Sesi sakin ama kararlıydı. “8 ay boyunca onlar için her şeydin. Onların sığınağı, avutucusu, evi. Bunu onlardan alamam ve almak istemiyorum.” Ayşe sanki bacakları itaat etmeyi reddetmiş gibi ağır sandalyeye oturdu. Zengin insanların evlerinde yıllarca çalışarak çeşitli teklifler duymuştu. Ama bu onun hayal gücünün sınırlarını aştı. “Ama ben hiçbir niteliğim yok.” diye protesto etmeye çalıştı. “Pedagoji okumadım. Bakıcı belgem yok.” “Daha fazlası var sende.” Kerem onu böldü. “Sevgin var ve deneyimin var. 8 ay boyunca dünyanın en iyi dadılarından daha iyi olduğunu kanıtladın.”
Pencereden İstanbul günlük ritmiyle yaşıyordu ama bu odada yeni gerçeklik doğuyordu. Kerem kalktı hala Zara’yı tutarak bahçeye bakan pencereye yürüdü. “Evde yedi yatak odası var.” dedi. Bahçedeki yüksek ağaçlara bakarak, “Sen ve Melike sol kanadı kendinize ayırabilirsiniz. Onu İstanbul’da iyi bir okula kaydedebilirim. Sana yakın olur. Zaten onu sevecek olan çocuklara yakın olur.” Ayşe sessizce ağlıyordu. Gözyaşlarını ellerinin arkasına gizlemeye çalışıyordu. 15 yıl boyunca kızını tek anne olarak büyütmek, ucu ucuna geçinmek asla böyle bir şeyi hayal etmemişti.
“Ya siz?” diye gözyaşlarının arasından sordu. “Bu ortak yetiştirmeyi nasıl hayal ediyorsunuz?” Kerem ona döndü. Gözlerinde hayatındaki en önemli kararı veren adamın ciddiyeti vardı. “Baba olmayı öğreneceğim.” dedi. “Senden, çocuklardan, hayattan. Daha az çalışacağım, daha çok evde olacağım. Kaybettiğim 8 ayı telafi etmek istiyorum. Zara ve Yakup’un onları seven babası olduğunu bilmelerini istiyorum ve onları kurtaran ikinci anneleri olduğunu.” Yakup yüksek ses çıkardı. Sanki konuyla ilgili görüşünü belirtmek istiyormuş gibi.
Ayşe çocuğun beşiğine yaklaştı ve onu kucağına aldı. Onu kendisine yıllardır taşıdığı sevgiyle sardı. “Ya bu işe yaramazsa?” diye sessizce sordu. Çok karmaşık olduğu ortaya çıkarsa. Kerem kendi çocuklarına baktı. Kollarındaki Zara ve Ayşe’nin kucağındaki Yakup, Zeynep’in ölümünden sonra ilk kez huzura benzer bir şey hissetti. “O zaman çözüm arayacağız.” diye cevapladı. “Birlikte aile olarak.” Aile kelimesi havada söz gibi asılı kaldı. Geleneksel anlamda aile değil ama sevgi, fedakarlık ve ikinci şanslar üzerine inşa edilmiş yeni bir şey.
Ayşe gözyaşlarının arasından ona baktı. Sonra mükemmel şekilde farkında gülümseyen Yakup’a, “Melike’e, “Çıldırdığımı düşünecek.” diye fısıldadı. “Ya da sonunda mutluluğu bulduğunu düşünecek.” Kerem cevapladı. Bir ay sonra güneşli Ekim sabahında 15 yaşındaki Melike Kaya, İstanbul Bebek’teki lüks villanın eşiğinde durdu. Elinde valizle, annesine inanamazlık ve umut karışımıyla bakıyordu. Kerem biberonla beslemeyi, bez değiştirmeyi ve sabahın üçünde ninni söylemeyi öğrendi. Ayşe tüm yükü tek başına taşımak zorunda olmadığını öğrendi.
Zara ve Yakup, sevgi dolu, kahkaha dolu ve alışılmışın dışında ama gerçek aile olan evde büyüdü. Ve akşamları Kerem onlara masal okurken sık sık anne Zeynep’ten bahsetti. Gökten onları izlediğini ve kanından değil fedakarlıktan oluşan ailede ne kadar güzel büyüdükleri için gurur duyduğunu anlattı. Bu geleneksel aşk hikayesi değildi. Sınırları aşan geleneksel kurallardan değil, fedakarlıktan doğan aile ve bazen en büyük mutluluğun en beklenmedik anda geldiği hakkında bir hikayeydi.
Bu hikaye kalbine dokunduysa, ailelerinin beklendiği gibi görünmediğini hatırlaması gereken biriyle paylaş. Bazen daha güzel. Yorum bırak. Hiç böyle olağanüstü bağa tanık oldun mu? Beklenmedik şekilde oluşan aile hakkında kendi hikayen var mı? Sevginin sonsuz şekilleri olduğuna inanıyorsan beğen, abone ol. İnsan kalbinin ne kadar güzel olabileceğini gösteren bir sonraki hikayeleri kaçırma.
.
News
बच्चा गोद लेने पर महिला को ऑफिस से निकाल दिया लेकिन कुछ महीनों बाद वही महिला बनी कंपनी
बच्चा गोद लेने पर महिला को ऑफिस से निकाल दिया लेकिन कुछ महीनों बाद वही महिला बनी कंपनी . ….
फुटपाथ पर बैठे बुजुर्ग को पुलिस ने भगाया… लेकिन जब उनकी असलियत पता चली, पूरा थाना सलाम करने लगा!”
फुटपाथ पर बैठे बुजुर्ग को पुलिस ने भगाया… लेकिन जब उनकी असलियत पता चली, पूरा थाना सलाम करने लगा!” ….
Sad News for Bachchan family as Amitabh Bachchan Pass in critical condition at ICU at Hospital
Sad News for Bachchan family as Amitabh Bachchan Pass in critical condition at ICU at Hospital . . Amitabh Bachchan…
Salman Khan is in crictical Condition after admit to Hospital | Salman Khan Health Update
Salman Khan is in crictical Condition after admit to Hospital | Salman Khan Health Update . . Salman Khan Hospitalized…
Dipika Kakar is facing another setback as she battles liver cancer!
Dipika Kakar is facing another setback as she battles liver cancer! . . Dipika Kakar Faces Another Setback: Battling Liver…
Dipika Kakar’s husband Shoaib Ibrahim shared heartbreaking news about her Liver Cancer Side effect?
Dipika Kakar’s husband Shoaib Ibrahim shared heartbreaking news about her Liver Cancer Side effect? . . Dipika Kakar’s Brave Battle:…
End of content
No more pages to load